VEYSİ POLAT “Havasına baksan kasırga sanacağın kişiler, kimsenin bilmeyeceğini zannettiği hikayesini yüzüne söylesen oracıkta yıkılıverir!” Hayat bir yarış gibi. İnsanla, zamanla, hayatla… Kiminin insanca geçim derdi, kiminin parasına para katma derdi. Daha gece yastığa baş koyarken yarının planını yaparız. Kiminin aklında kira, elektrik, şu, doğal gaz faturası derdi, kiminin ihaleden ihaleye koşma derdi. Gecenin planı […]
VEYSİ POLAT
“Havasına baksan kasırga sanacağın kişiler, kimsenin bilmeyeceğini zannettiği hikayesini yüzüne söylesen oracıkta yıkılıverir!”
Hayat bir yarış gibi.
İnsanla, zamanla, hayatla…
Kiminin insanca geçim derdi, kiminin parasına para katma derdi.
Daha gece yastığa baş koyarken yarının planını yaparız.
Kiminin aklında kira, elektrik, şu, doğal gaz faturası derdi, kiminin ihaleden ihaleye koşma derdi.
Gecenin planı ile başlayan yarış, sabah uyanıldığında başlar.
Dışarı çıktığımızda ise hepimiz yarışın birer aktörleriyiz artık.
Hayatın akışında bu normal.
Anormal olan süte su katarak arkadaşını satarak, hile yaparak, haram yiyerek, onun bir makama getirenlere ihanet ederek yapmak…
Çok uzaktan örnekler vermeyeceğim.
Yaşadığım memleketim, Diyarbakır’dan bahsedeceğim size.
Öyle enteresan bir hal aldı ki kimi durumlar, hayıflanmamak elde değil!
Lafa gelince herkes “HALK için varız” der.
Ama özünde içi bomboş.
Halk özne değilse hiçbir kurumun da bir anlamı olamaz.
Devletten başlayalım önce;
Anayasa Mahkemesi, 26 Ekim 1988 tarih ve K.1988/33 sayılı kararında sosyal devleti şöyle tanımlıyor:
“Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir.”
Kamu hizmeti veren kurum ve kuruluşlardan, siyasi partiler, sivil toplum örgütleri ve ticari faaliyet yürüten kuruluşlara kadar herkesin en temel aldığı öğe HALK’tır.
Peki bu ana öğe gerçekten kurumların ana öznesi olmuş mudur?
Ne yazık ki kocaman bir hayır.
Güçsüzler güçlülere karşı hiçbir zaman korunmamıştır…
Torpil almış başını gidiyor…
Örnek mi?
Yakın zamanda yüzlerce kişi korona hastası yakınını hastaneye yatırabilmek için yukarıdan birilerine rica edip durdu.
İşe girmek için onlarca KPSS puanı, sözlü mülakatlar hiçe sayıldı…
Bendensin diyene imkanlar seferber edilir oldu.
İktidarından muhalefetine kadar kimi kurum ve kuruluşun içi; siyasi mertebe, ekonomik beklenti ve çıkarlar yumağına dönmüş durumda.
Aynı durum ne yazık ki bu işin sivil oluşumuna da sirayet etmiş durumda.
Adeta küçük iktidarcıklar oluşturulmuş durumda.
Arkasına aldığı “güç” ile “küçük dağları ben yarattım” havasında.
O kadar kirli ilişkilere bulaşılmış ki; kimsenin dili varmaz anlatmaya!
Havasına baksan kasırga sanacağın kişiler, kimsenin bilmeyeceğini zannettiği hikayesini yüzüne söylesen oracıkta yıkılıverir!
Oysa hiçbir “güç”, hiç bir makam, hatta hiçbir insan ebedi değildir.
Bir menfaat, çıkar ilişkileri almış başını gidiyor.
Kafa kol ilişkileri gerçek dostluk ilişkilerin önüne geçmiş.
Yüzüne karşı dost olan arkasından film çevirir olmuş.
Yazık!
Ne ara bu kadar riyakar olduk.
Babalarımızın “Ga dimre çermê wî, mirov dimire navêwî dimîne” lafını ne de çabuk unuttuk.
Her şeyi satın alabileceğini zanneden paranın alamayacağı tek bir şey vardır;
O da şereftir, onurdur.
Asil evlatlara atalardan miras kalan bu deftere kimse leke düşürmeyin!
Ayrıca bu yıl koronavirüsün tüm insanlığa bir kez daha hatırlattığı ölümlü dünyada olduğumuzu da unutmayın!
Ticaret Bakanı: Mobilya ihracatı 4,5 milyar dolara ulaştı21 Ocak 202514:54 Sigortalı çalışan sayısı yükseldi, inşaat zirvede21 Ocak 202514:52 Tarımda yaş ortalaması artıyor21 Ocak 202514:50 Diyarbakır’da gençler için önemli proje20 Ocak 202515:23 Zamlı emekli maaşları hesaplara yatmaya başladı17 Ocak 202510:52