Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Salgın sonrası ekonomideki kötü senaryolar / Süleyman Yıldırhan’ın yazısı

HABER/ABORİ Diyarbakırlı iş insanı Süleyman Yıldırhan, koronavirüs (Covid-19) pandemisinin dünya ve Türkiye ekonomisi üzerinde yaratacağı etkileri değerlendirirken, “Türkiye özelinde yapılan farklı çalışmalardaki senaryolar incelendiğinde, yıllık yüzde 3,2 ile yüzde 32 arasında bir küçülme ile karşılaşabileceğimiz görünüyor. Ayrıca en olumsuz senaryoda istihdam kayıpları 3,2 milyon kişiye kadar çıkarken gelir kayıpları ise en kötü etkilenen sektörlerde yüzde […]

Salgın sonrası ekonomideki kötü senaryolar / Süleyman Yıldırhan’ın yazısı
  • 27 Nisan 2020 00:44
  • 28 Nisan 2022 21:43

HABER/ABORİ

Diyarbakırlı iş insanı Süleyman Yıldırhan, koronavirüs (Covid-19) pandemisinin dünya ve Türkiye ekonomisi üzerinde yaratacağı etkileri değerlendirirken, “Türkiye özelinde yapılan farklı çalışmalardaki senaryolar incelendiğinde, yıllık yüzde 3,2 ile yüzde 32 arasında bir küçülme ile karşılaşabileceğimiz görünüyor. Ayrıca en olumsuz senaryoda istihdam kayıpları 3,2 milyon kişiye kadar çıkarken gelir kayıpları ise en kötü etkilenen sektörlerde yüzde 75’e kadar çıkabileceği hesaplanıyor” dedi.

“gazetemecra.com” adlı internet haber sitesinin de yazarlığını yapan Süleyman Yıldırhan’ın “KARANTİNADAKİ EKONOMİLER” başlıklı yazısı şöyle:

Dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgınının, ülke ekonomileri üzerindeki maliyetinin ne kadar olacağı henüz bilinmese de şimdiden söyleyebiliriz ki; Dünyamız, İkinci Dünya Savaşı sonrası görülen en büyük küresel kriz ile karşı karşıya kalmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO); salgının, dünyadaki iş gücünün yüzde 81’ini yani 2,7 milyar çalışanı etkilediğini söylüyor. Türkiye özelinde yapılan farklı çalışmalardaki senaryolar incelendiğinde, yıllık yüzde 3,2 ile yüzde 32 arasında bir küçülme ile karşılaşabileceğimiz görünüyor. Ayrıca en olumsuz senaryoda istihdam kayıpları 3,2 milyon kişiye kadar çıkarken gelir kayıpları ise en kötü etkilenen sektörlerde yüzde 75’e kadar çıkabileceği hesaplanıyor.

Birçok ülke salgının etkilerini hafifletmek için önlemler aldı. Uzakdoğu ülkeleri en sıkı önlemleri aldılar, ABD ve Avrupa ülkeleri de işi ciddileştirdiler. Ekonomide alınan en görünür tedbirler para basmak şeklinde ortaya çıktı. Hükümetler, bastıkları bu paralarla şirketlerin ve kişilerin birçok yükünü üstlendi. Bazı ülkelerde devletler kişilere doğrudan gelir desteği vermeye yöneldi. Bu boyutta bir salgının ekonomik etkilerini en aza indirebilmek için, bugüne kadar çeşitli ülkelerin uyguladıkları ekonomik destek programlarının kapsamı IMF tarafından da kurumun internet sayfasında kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Bahsi geçen tedbirlerde ekonominin üç kesimi konu edilmiş ve bunlar hane halkları, reel sektör (iş dünyası) ve finansal kesimi olarak kategorize edilmiştir.

Açıkça belirtmek gerekir ki; Türkiye, Covid-19 salgınına ciddi bir ekonomik krizden geçerken ve kaynakların önemli bir bölümünü tüketmişken yakalandı. Salgın birçok sektörü etkisi altına alırken, gelirlerini bu sektörlerden elde eden hane halklarının gelirlerinde de azalmalara neden oldu. Hükümetin açıklamış olduğu ekonomik destek paketi ise, boyutu ve kapsamı açısından bahse konu olan gelir kayıplarını telafi etmekten uzak. Bu tespit kamuoyunda da sıkça dile getirilmektedir. Hükümet bu konuda ciddi bir kaynak sıkıntısı içindedir. Bu sıkıntının göstergelerinden bazılarını sıralayacak olursak; salgın sonrası başlatılmış olan yardım kampanyası, Merkez Bankası kaynaklarına başvurarak, yani para basarak kaynak yaratmak, FED’in bizim gibi ülkeler için oluşturduğu swap kanallarından ve hükümetin iç siyasette oluşturduğu batı karşıtlığı algısına rağmen IMF’nin de bu dönem için özel olarak oluşturduğu swap kanalı imkanlarından yararlanılmaya çalışılması da kaynak sıkıntısında olduğumuz gerçeğinin örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak yukarıda belirtilen kaynaklara ulaşılabilmesi durumunda bile, bu kaynakların ekonomik sorunlara derman olabilmesi için Türkiye’nin de yapması gerekenler olduğu düşünülmektedir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Mevcut bütçe tekrar gözden geçirilerek, hayatiyet teşkil etmeyen harcamalar ötelenmeli, harcamalarda tasarruf yapmanın yolları bulunmalıdır.
  2. Özellikle, Merkez Bankası kaynaklarının, basılan paranın nasıl harcanacağı konusunun açıklanması piyasalara güven vermek bakımından önemlidir. Zira bugün çok kolayca basılan paranın, yarın nasıl piyasadan çekileceğinin de kamuoyu ile paylaşılması gereklidir. Bu genişlemenin ileride enflasyon olarak ekonomiye yansımasının da önüne geçmek ancak böyle bir aksiyon planının kamuoyu ile paylaşılması ile mümkün olacaktır.
  3. Uluslararası sistemden ısrarla ek kaynak talep edilmelidir. Bu bakımdan FED veya IMF nezdinde oluşturulan swap kanalları önemli kaynak seçenekleridir. Özellikle buralardan elde edilecek olan kaynak ile Merkez Bankası’nın ekonomideki döviz talebinin önünü almasıyla, içeride basılacak paranın ekonomi içinde harcamaya dönüşümü kolaylaşacaktır.

Sonuç olarak, Covid-19  krizi: Sağlık yatırımlarına bakışımızı, kapitalizm anlayışımızı küreselleşme anlayışımızı, tarım ve hayvancılığa; gıda güvenliğine bakışımızı daha şimdiden değiştirdi. Ayrıca insanların sorgulama ve düşünme yetisini arttırarak; devletlerin sosyal vazifelerini hatırlatıp, yaşamı tehdit edici olaylar için tasarrufta bulunma şekillerimizi de gözden geçirmemize neden olacaktır.