Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

İnsan, başkasının yükünü taşıyabildiği kadar insandır…

VEYSİ POLAT Türkiye’de ne kadar “ekonomik kriz yok” denirse densin, Diyarbakır’ın çarşısı, pazarı, bakkalı bu sözleri her gün yalanlıyor. Etiketlerdeki rakamlar her sabah yeniden yazılıyor. Geçen hafta 250 liraya aldığın peynir, bu hafta 300 lira. Asgari ücret 22 bin lira… Kiralar 30 binden başlıyor. Yani maaş, daha eline geçmeden ev sahibinin cebinde. Geriye kalan yaşam […]

İnsan, başkasının yükünü taşıyabildiği kadar insandır…
  • 10 Ağustos 2025 09:57

VEYSİ POLAT

Türkiye’de ne kadar “ekonomik kriz yok” denirse densin, Diyarbakır’ın çarşısı, pazarı, bakkalı bu sözleri her gün yalanlıyor.
Etiketlerdeki rakamlar her sabah yeniden yazılıyor.
Geçen hafta 250 liraya aldığın peynir, bu hafta 300 lira.
Asgari ücret 22 bin lira… Kiralar 30 binden başlıyor.
Yani maaş, daha eline geçmeden ev sahibinin cebinde.
Geriye kalan yaşam mücadelesi, kredi kartının asgari ödemesine sıkıştırılıyor.

Bağlar’ın apartmanlarında, Sur’un dar sokaklarında, Kayapınar’ın yeni sitelerinde hikâyeler aynı:
Kredi kartıyla nefes alan, borçla ayakta duran hayatlar…
Ay sonu geldiğinde maaş değil, sadece bankanın faizini ödeyebilen insanlar…
Ve bankalar, bu çaresizlikten kazandıkları faizlerle kâr rekorları kırıyor.
Ama mesele sadece cebin daralması değil; ekonomi, insan ilişkilerini de daraltıyor.
Eskiden zor günde el uzatmak komşuluktu, dostluktu.
Şimdi insanlar, para konuşulduğu an konuyu değiştiriyor.
En zor durumda olanlar, gerçekten yanında duranlara daha çok bağlanıyor; “İşte dost budur” diyor.
Ama konu para olunca sırt çevirenler, dostluğun mayasını bozuyor.

Yoksulluk, insanı ikiye ayırıyor:

Bir taraf, kendi ekmeğinden kesip başkasının açığını kapatıyor…
Diğer taraf, kendi sofrasını korumak için başkasının tabağını küçültüyor.
Böylece dostluğun ölçüsü, muhabbetten değil, dayanışmadan geçiyor.
Geçenlerde bir cep telefonu taksidi sahnesine tanık oldum:
İki arkadaş, yan yana oturmuş kahvede çay içiyor.
Biri, “Bu ay taksiti ödeyemedim, icra gelirse telefon da gider” diyor.

Diğeri başını eğiyor, çayını karıştırıyor.
Oysa o masada bir zamanlar hayaller konuşulurdu; şimdi tek gündem, hangi borcun önce ödeneceği.
İşte cebin daraldığı yerde, kelimeler de daralıyor.
Diyarbakır kahvelerinde artık dost muhabbeti değil, borç planı konuşuluyor.
Eskiden “ne zaman bir çay içelim” diye başlayan cümleler, şimdi “ne zaman şu ödemeyi yapacaksın” diye bitiyor.
Ve en acısı; cebin boşaldığında, gönüller de boşalıyor.
Bu şehirde dostluğun değeri artık zor günde açılan cüzdandan ölçülüyor.
Birlikte gülmek kolay; asıl mesele, birlikte borç ödeyebilmektir.
Ekonomi daraldıkça insanlar kabuğuna çekiliyor, “Benden uzağa düşsün” diye dua ediyor.
Oysa insan, başkasının yükünü taşıyabildiği kadar insandır.

Belki de en sert gerçek şu:

Ekonomi sadece cebimizi değil, birbirimize güvenimizi de kemiriyor.
Borç defterleri kabarırken, insanların birbirine bakışı küçülüyor.
Ve biz, borcun gölgesinde insanlığımızı kaybediyoruz.

Güneydoğu Ekspres