Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

GÜÇ YOZLAŞTIRIR

DEVRİM ÇAKMAKÇI Game of Thrones adlı dizinin bir bölümünde “Güç yozlaştırır” diye bir cümle okudum. İlgimi çekti. Güç zehirlenmesi de denebilecek bu durum, toplumsal gerçekliğimizi çok iyi ifade ediyor. “Güç yozlaştırır” sözünün ardından şöyle devam ediyor; “Güç sahibi olan karakterlerin nasıl değiştiğini görüyorsunuz, çünkü hepsi çıkarlarının peşinde koşuyor.” Yalın gerçeklik tam da bu. Hepsi kendi […]

GÜÇ YOZLAŞTIRIR
  • 10 Mayıs 2021 14:27

DEVRİM ÇAKMAKÇI

Game of Thrones adlı dizinin bir bölümünde “Güç yozlaştırır” diye bir cümle okudum. İlgimi çekti. Güç zehirlenmesi de denebilecek bu durum, toplumsal gerçekliğimizi çok iyi ifade ediyor.

“Güç yozlaştırır” sözünün ardından şöyle devam ediyor; “Güç sahibi olan karakterlerin nasıl değiştiğini görüyorsunuz, çünkü hepsi çıkarlarının peşinde koşuyor.”
Yalın gerçeklik tam da bu.
Hepsi kendi çıkarlarının peşinde koşuyor!
“Güç meselesini” irdelemek gerekiyor. Toplumsal gerçekliğimiz açıkça göstermektedir ki, bir dayanak noktası olmaksızın büyümek, ilerlemek, kısacası güç sahibi olmak neredeyse imkansızdır.
İşte yozlaşma, başkalaşım, soysuzluk burada başlıyor. Büyümek, maddi olarak güçlenmek adına ne kadar amiyane, sefil davranış (yalakalık, ihbarcılık, insani ve etik değerlerden uzaklaşma) varsa sergileniyor ve bu uğurda her türlü kirli ilişkiye giriliyor.
Machiavel’in “amaca ulaşmak için her yol mubahtır” sözü burada devreye giriyor. Amaç; para (güç) sahibi olmak, paranın gücüyle toplumsal ve siyasal statü kazanmak!
Peki buna neden ihtiyaç duyuluyor?
Nedeni şu; günümüz dünyasında insanlarda ciddi bir köksüzlük, cehalet ve sonradan görmelik söz konusu. Böylesi bir durumda bahsi geçen bireylerin toplumsal statü açısından saygı görmesi son derece zordur. Görüntü de olsa saygı ve itibar görmelerinin en önemli koşulu bir yerlerde ‘başkan’ olmak ya da en azından yönetim kurulu üyesi olarak fotoğraf karelerine girmekten geçiyor.
Sanırım ‘başkanlık’ statüsü dünyanın hiçbir yerinde bu kadar ayaklar altına alınmamış, bu kadar sıradanlaştırılmamıştır. Etrafımıza baktığımızda nerdeyse on kişiden beşine ‘başkan’ diye hitap edildiğini görürüz. Ve ne yazıktır ki; ‘başkan’ diye hitap edilip gururları okşanan bu insanların çoğu somut gerçekliklerinin farkında olmadan, ‘başkan’ oldukları yalanına inanarak, başkanlığı geçici bir görev olarak değil bir meslek olduğunun sanrısına kapılarak yaşamlarını sürdürürler.

Evet, ‘güç yozlaştırır’. Bin bir entrika ile kazanılan kurumsal unvanların (başkanlık vb.) devamlılığı için, her türlü kirli ilişki amaç-mubah ilişkisi çerçevesinde sürdürülür. Bu noktada tepedeki yozlaşma toplumun bütün birimlerine sirayet eder ve her türlü ikiyüzlü ilişkinin önü açılmış olur.
Bu toplumsal gerçeklikte maddi gücünüz yoksa dünyanın en bilge insanı olsanız da beş kuruşluk bir değeriniz yoktur. Tersinden maddi gücünüz varsa dünyanın en aşağılık insanı da olsanız ‘muteber kişi’ unvanı kazanır ve değer görürsünüz.
Maalesef, özellikle son yıllarda yaşadıklarımız bunun yüzlerce örnekleriyle dolu. Çürüme ve kokuşma toplumu bir ahtapot gibi sarmış ve nefessiz bırakmıştır. Bu gidişata dur demek ve sağlıklı bir toplumsal inşa sürecini başlatmak elimizde.
Önümüzdeki süreç bunun büyük kavgalarına sahne olacaktır. Ya gücünü toplumsal gerçeklikten, tarihsel süreçten, köklü geleneklerinden alan saygın bir toplum ya da köksüz ve amaçsız çürümüş ve yok olmaya mahkum bir toplum.
Tercih bizim.