Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Gazetecileri rahat bırakın…

VEYSİ POLAT Bir olayın habere dönüşmesi için belirlenen kriterler vardır. Bu kriterler evrenseldir… Değiştirilemez, dönüştürülemez… Uganda’daki bir gazeteci için de Diyarbakır’da görev yapan bir gazeteci için de aynıdır bu kriterler. Peki nedir bunlar? Ne oldu? Nasıl oldu? Neden oldu? Nerede gerçekleşti? Ne Zaman gerçekleşti? Kim hakkında? Biz gazeteciler buna 5N 1K kuralı deriz. Yani bir […]

Gazetecileri rahat bırakın…
  • 13 Ekim 2021 21:24
  • 14 Ekim 2021 14:26

VEYSİ POLAT

Bir olayın habere dönüşmesi için belirlenen kriterler vardır.

Bu kriterler evrenseldir…

Değiştirilemez, dönüştürülemez…

Uganda’daki bir gazeteci için de Diyarbakır’da görev yapan bir gazeteci için de aynıdır bu kriterler.

Peki nedir bunlar?

Ne oldu?

Nasıl oldu?

Neden oldu?

Nerede gerçekleşti?

Ne Zaman gerçekleşti?

Kim hakkında?

Biz gazeteciler buna 5N 1K kuralı deriz.

Yani bir olayı habere dönüştürürken bu soruların yanıtını haberde yazabiliyorsak haber tamdır.

Bu sorulardan birinin bile yanıtını bulamıyorsak o haber eksiktir.

Bir de tercihler vardır.

Bu da gazete, dergi, tv kuruluşlarının yayın politikası ile ilgilidir.

Çoğu zaman 5N 1K kuralının tamamını bulsa bile bir gazeteci, çalıştığı yerin yayın politikasına takılır.

İsteyen görür, istemeyen “üç maymun” olur.

Şimdi burada Abori’ye geleceğim.

21 yıl İstanbul’da Babıali diye tanımlanan Cağaloğlu’ndaki basın mahallesine inat C4’lerle havaya uçurulmuş hemen karşı yakasındaki Kumkapı’daki gazete binasında mesleği icra etmiş, 29 yıllık bir tecrübe ile Diyarbakır’a döndüğümde yıl 2013’tü.

Bu tarih, “Hawara Lice” isimli belgeselin ilk yönetmenlik deneyimi sonrasına tekabül eder.

“Kentte iş yapan, kıymetli yatırımları olan, ahde vefa deyip memleketinde sesi duyulmayanların sesi yok” denildiğinde tereddütsüz neden bir ekonomi yayını olmasın demiştim.

2014 Haziran’ın da “Bismillah” deyip yola koyulmuştuk.

Bugün bulundukları yerlerde üst düzey STK yöneticiliği yapan kıymetli isimler de Yayın Kurulumuzu oluşturmuştu.

Haziran’ın bir anlamı vardı bende.

Grup Yorum’un “Haziran’da Ölmek Zor” isimli şarkısının sözleri gibi;

“Gece leylak ve tomurcuk kokuyor

Yaralı bir şahin olmuş yüreğim

Yaralı bir şahin olmuş yüreğim

Uy anam, anam

Haziranda ölmek zor

Haziranda ölmek zor…”

8 Haziran 1992, annemin en küçük kardeşi, masasına her sabah çay ve kahvesini koyduğum, aynı zamanda mesai arkadaşım olan küçük dayımdı Hafız Akdemir.

O muhabir ben ise ofis boydum…

İşte o gün, evden işyerine gelirken onu katlettiler, bana da cansız bedenini dar sokaklarında taşımayı bıraktılar.

Gazeteci olmaya, bu tablodan sonra karar verdim.

Ağırlığı hep üzerimde…

Kalemim o nedenle ne satılık, ne de kiralıktır.

Allah göstermesin yine de bir gün bu yanlışa düşeceğimi anlarsam kalemimi kırar, köyüme döner, bostanımda Lice domatesi ekerim.

Çok şükür bu da bana yeter…

Abori’ye dönersek;

Arkasında bir medya patronu veya herhangi bir holding yok.

Kâr edip, bankaya attığı parası da.

Hasbel kader aboneleri bir de arada bir reklam veren dostlarının dışında haberlerini her ay tıklayan 800 bin okuyucusu var.

Yola çıkarken “biz kavgaların tarafı olmayız, aksine var olan kavga yangınına bir damla su olabilirsek ne mutlu deriz” demiştik.

Aynı zamanda o bir damla suyu, “kim ki bu coğrafyada bulunduğu kente bir duvar örecekse tuğlasının harcına da kullanırız” demiştik.

İlk günden bugüne bu ilkemize dikkat ettik, etmeye de devam edeceğiz.

Hakikatin yanında, yanlışın karşısında ama kırmadan, ama dökmeden yapıcı eleştirilerle yer alacağız dedik.

Biz bu ilkemizi korumaya çalışırken, kapımızın vakitsiz çalındığı zamanlar da oldu.

Denemeye çalışanlar da…

Tüm bunları bu sabah aldığım bir telefon görüşmesi üzerine kaleme dökme ihtiyacı hissettim.

Neymiş;

“Son zamanlarda … kişiyi ön plana alıyorsun, yanlış yapıyorsun. Çektiğin filmin sponsorunun … kişi olduğu belli” gibi, tamamen ön yargı ve devamında şık olmayan bir diyalog.

“Abori’yi de seni de seviyoruz. Arkadaşlarla konuşmuşuz, haberlerini yaptığın ve ön plana çıkardığın …. kişiyle ilgili devamlar olursa destekler kesilebilir…”

Cümlenin sonu da “Senin için diyorum ha…”

Gören de ekmeğim ve suyum bu arkadaştan veya burada yazamayacağım ismini zikrettiği kurumlardan geliyor.

Biz, kurumsal olarak her yayın gibi tek geliri aboneler ve reklam/tanıtımlarla elde eden bir kurumuz.

Abone sözleşmelerimizde kurumların haberini, faaliyetlerini, zaman zaman özel röportajlarımızı okuyucularımıza aktarmakla mükellefiz.

Abonelerden gelen her haberi yayınlamaz, seçici davranıp yayın politikamıza göre veririz.

Çoğu zaman abone olmasa bile her yayının aynı zamanda kamu görevi yaptığının bilinciyle de okurlarımıza duyururuz.

Bugüne kadar bel altı yayın yapmadık ve yapmayız.

Yapanın da karşısında durduk, dururuz.

Kavganın veya kavgaların tarafı olmayız.

Kimseyi ötekileştirmeyiz.

İspata dayanmayan bir suçlamayı, tanımlamayı, ifadeyi veya cümleyi asla kullanmayız.

Biz bu kadar hassas davranıyor iken makamın nüfusunu kullanarak hiç kimseyi kişisel kavgalarınıza veya egolarınıza asla alet etmeyin diyoruz.

Abori’nin kapısı, demin yukarıda ifade ettiğim kentin gelişimine katkı sunan her kuruma ve bireye sonuna kadar açıktır…

Şimdilik bu kadar,

Saygılarımla