
“Yüz yüze geldiğimizde sıkıca sarıldı. Dostuz dedi ve eski anılarla iki saati devirdik. Konuşmasında sevgi ve saygısını fazlaca hissettirdi. İşyerimden ayrıldıktan bir gün sonra arkamdan tutup atmış…”
“Yüz yüze geldiğimizde sıkıca sarıldı. Dostuz dedi ve eski anılarla iki saati devirdik. Konuşmasında sevgi ve saygısını fazlaca hissettirdi. İşyerimden ayrıldıktan bir gün sonra arkamdan tutup atmış…”
“Hayatım boyunca parayı hiç sevmedim. Güç olduğunu bile bile. Elin kiridir, bir gün gider yine kendinle baş başa kalırsın dedim hep. Çevremde çokça zengin insan var. Malı mülküyle övünür, parmakla gösterilir cinsten. Oysa benim nazarımda hiçbir para cinsi maneviyattan daha kıymetli olamaz. Ahde vefa her şeyden önce gelir. Düştüğümde, ihtiyacım olduğunda, en zor zamanımda yanımda duran, yardım eli uzatan benim için gerçek dosttur. Ama gel gör ki Vefa, İstanbul’da bir semt adı olarak kalmış. Her şey para olmuş, samimiyetin köküne baltalar savrulup durmuş…”
Hayata dört elle sarılmış, zorlu ve de acılı bu coğrafyada feleğin çemberinden geçmiş çok kıymetli abilerime ait bu sözler.
İkisi de has be has Amedli.
Biri uzakta, diğeri burada yaşıyor.
Bugünün değişen yüzüne mesafelerin bile engel olmadığını anlıyorum.
Çok değil, pandemi sürecinde aynı psikolojiyi yaşamış, 2 yıl boyunca içime kapanmıştım.
Fırına ekmek almaya giderken bile yağmurlu çukurların önünden bir damla çamurla kirlenebileceğimi düşünüyordum.
Kolay değil bu devirde temiz kalmak.
Bu kentte kimse kimseyi sevmiyor, seven de göstermelik davranıyor.
Başarılar, kazançlar ve de nice dostluklar, attığım başlığa kurban ediliyor.
Hasut, Arapça kökenli bir kelime.
“Kıskançlık” anlamına gelen ‘haset’ kelimesinden türemiş ve “kıskançlık huyuna sahip kimse” anlamına geliyor.
Anlatılanlardan ve yaşadıklarımdan sağımız, solumuz hasutlarla dolduğunu bir kez daha anlıyorum.
Sahi ne oldu da bozulduk bu kadar.
Hayal meyal hatırladığım, 35 yıldır hasretiyle yandığım ve de anıları önünde saygıyla eğildiğim babamdan dinlediğim o dostluklar nerede?
Eski Diyarbakır’ı, gerçek dostlukları kim bitirdi?
Ayrışmayı, nifakın tohumlarını kim ekti bu memlekete?
Gündüz aynı masada sohbet ederken gördüğüm kimi insanların, “Yaw bu adamı niye yazdın?” laflarını çok duydum.
Bu lafı edenlerle de hukukumu ortadan kaldırdım.
Belki kendini düzeltir, namı dünyaya yayılan bu kentin kültüründen az da olsa nemalanır diye.
Dönenler oldu, kendi etrafında topaç gibi “lal” olanlar da.
Yanlıştan dönmeyenler, kendini yaşatmak için “biat”a “fit” oldu.
Bu hasutların giyimleri, araba modelleri, hatta yürüyüşleri bile değişti.
Parayı her şey sandılar.
Geçmişlerini çok çabuk unuttular.
2015’teki hendek ve barikat savaşlarında olduğu gibi halkın iradesi gasp edilirken de yine okeye döndüler.
Her şey para değil, ona erişmek için “biat” tohumunu yeşertmek, hiç değil!
Dostlarınızın, ailenizin, yaşadığınız toplumun eski samimiyete eskiden daha çok ihtiyacı var.
Doğru yolu bulmak ümidiyle…