Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

İtinayla Çevre Kirletilir!

MEHMET RUMET SOYLU Başlık çok garip değil mi? Evet oldukça öyle. Peşinen söyleyeyim, “İnsan sevdiği kişiyi ve yeri ELEŞTRİR.” Çok sıklıkla geliyor – ziyaret ediyor olmama rağmen neredeyse 30 yıl sonra şehrim Diyarbekir’e taşındım. Çok şükür, artık ikametgahım tekrar Diyarbekir. Böyle olunca, şehri neredeyse yeniden keşfetmeye çıkıyorum imkan buldukça. Evet, sevdiğimiz ve görmek için can […]

İtinayla Çevre Kirletilir!
  • 24 Şubat 2022 22:08

MEHMET RUMET SOYLU

Başlık çok garip değil mi?

Evet oldukça öyle.

Peşinen söyleyeyim, “İnsan sevdiği kişiyi ve yeri ELEŞTRİR.”

Çok sıklıkla geliyor – ziyaret ediyor olmama rağmen neredeyse 30 yıl sonra şehrim Diyarbekir’e taşındım. Çok şükür, artık ikametgahım tekrar Diyarbekir.

Böyle olunca, şehri neredeyse yeniden keşfetmeye çıkıyorum imkan buldukça.

Evet, sevdiğimiz ve görmek için can attığımız şehrimizin her tarafını yeniden keşfetmek bana huzur veriyor.

Ve yine evet, şehrimizi “eşimize – dostumuza – arkadaşlarımıza tavsiye etmek için elimizde bir çok neden var.”

Var ama ya gördükçe içimizin sızladığı, konfor ve zevkimizi bozan, yer yer çekilmez derecede olan, gözönündeki “OLUMSUZLUKLAR” için ne diyeceğiz?

İşte can alıcı soru bu olsa gerek. Bu satırları yazarken, Diyarbekir’de tüm mevsimleri kıskandıran bir yağmur yağıyordu ve kent, gök kuşağı tarafından işgal edilmişti adeta.

Hemen baktım, sosyal medyada bu an’a dair çok güzel paylaşımlar yapılıyordu.

Çuvaldızımız hazırsa konuşabiliriz bunları.

Hz. İsa’nın olduğu söylenen “Sezar’ın Hakkı Sezar’a Tanrı’nın Hakkı Tanrı’ya” lafını hepimiz duymuşuzdur.

Şehri keşif sırasındaki gezintilerde gördüğüm ve hoşuma giden çok şeyden biri de, neredeyse her cadde – sokak ve ana artellerde, sayıları az da olsa “Temizlik Emekçisi” arkadaşların varlığı.

Bulundukları alanı itina ile temizler dururlar.

Şehri itina ile kirletenlerle yarış halindeler adeta.

Denk geldikçe merhabalaşır konuşurum onlarla.

Önceleri garipserler ama sonra alışılıyor.

“Kolay gelsin, kentim adına teşekkür ediyorum” dediğimde, garipser ama sevinirler de.

“Abê ma qolaydır bu qadar pisliği temizlemek. Hemşehrilerimiz, Diyarbekir’i seviyoruz diye oraya buraya laf göndereceklerine biraz diqqat etsinler, yeter” diye cevap alırım her defasında.

Gülmeyin.

Bunda gülecek bir şey yok.

Aslında çok manidar ve önemli bir açıklama.

Bu vesile ile tekrar kocaman bir teşekkür olsun onlara.

Evet, herkesin görevi kendine ama bazı şeyleri yapmak için illa görev tevdiine ya da sertifikaya gerek yok kanımca.

Yani evimizi – ya da diğer yaşam alanlarımızı temiz tutmak için buna gerek duymuyoruz değil mi?

Mesela evimizin salonuna elimizdeki meyve – yemiş kabuklarını atmıyoruz, ofisimizin orta yerine tükürmüyor ya da (afedersiniz) sümkürmüyoruz.

İçtiğimiz sigaranın izmaritini ya da terimizi sildiğimiz mendilimizi oturma odasının orta yerine atmıyoruz sanırım.

Sanırım değil.

Elbetteki yapmıyoruz.

Peki niye?

Niyesi mi var?

Oralar bizim “Özel Yaşam Alanımız” ve gözümüz gibi bakıyoruz.

Bakmaya mecbur hissediyoruz kendimizi.

Ve de, özel yaşam alanımızda son derece ‘Nazik’ olup, komşuları rahatsız edecek kadar yüksek sesle müzik dinlemiyoruz. Nazik olmuş olmak adına tabi .

Peki ya kentlerimiz?

Kendimiz dediğimiz kentlerimizin caddeleri, sokakları, sokak araları ve diğer yaşam alanları?

Öve öve bitiremediğimiz, kendimizce reklamını yaptığımız, “Ben Buralıyım” diye böbürlendiğimiz ve her mevsimin güzelliği içinde (çoğunlukla SHOP yaptığımız) fotoğraflarını sosyal mecralarda paylaştığımız kentlerimiz ?

Göbekten bağlı olduğumuz, nerede olursak olalım bize ‘Şahdamarımızdan’ daha yakın olan kentlerimizi temiz tutmak, temiz bırakmak ve daha yaşanılır hale getirmek için ne yapıyoruz?

Koca bir HİÇ…

Kızmak yok, çuvaldız elimde.

Mesela, bir çok ticari mesken, sanki ‘Disko-Bar’ görevi yapıyorlarmış gibi, içeride ya da çoğunlukla dışarıya bırakılmış bir hoparlörden kulakları yırtarcasına ve insanı müzikten bıktırırcasına müzik çalmalarının nasıl da çevre kirliliğine sebep olduğunu bilmiyorlar mı acaba?

Bu durumun bir çok insanın yaşam motivasyonunu bozduğunu tahmin edememek ciddi bir sağlık sorunu muhtemelen.

Alışveriş yapmak isteyen birilerinin o müziğe göre hareket edebileceğini düşünmek, ‘Ticaret Anlayışına da ‘ zıt bir durum. Ve bu durumun acilen son bulması gerek.

TCK’nın 123. maddesi bu durumda cezai müeyyideye gidilebilir yazıyor.

Bence biz yurttaşlar da kanun koyucu ve uygulayıcılar da buna müdahale edebilmeliler.

Mesela, az da olsa kentin bir çok yerinde küçük ve büyük ölçekte çöp kutu ve konteynerleri var. Hiç olmazsa, hemen hemen her ticari meskenin kapısında da vardır çöp kutuları. Elimizdeki, kullanım amaç ve süresi kalmamış ve artık ÇÖP olarak kabul edilen herşeyi, geçtiğimiz yerdeki herhangi bir yere atmaktansa, neredeyse bizleri boynu bükük şekilde bekleyen o çöp kutularına atmak çok mu zor?

Elbetteki HAYIR.

İçtiğimiz sigaranın izmaritini, yediğimiz kabuklu yemişlerin kabuklarını, basit temizliğimizi yaptığımız peçete ve temizlik kağıtlarını uluorta atmamak için özel bir eğitime ve sertifikaya gerek yok.

Bakmak ve Görmek arasındaki fark nasıl Yanmak ve Isınmak arasındaki fark kadar ince ise, Sevmek ile Sevdiğini Göstermek arasındaki fark da öyledir.

Yani “Ax Diyarbekir wax Diyarbekir” demekle olmuyor bu işler.

Bir de şu var, kentin daha yaşanabilir bir hale gelmesi için çaba sarf etmek yerine, “Yok efendim Diyarbekir değil de Diyarbakır”dır buranın adı.

Diğer taraftan yok yok, burası Amed’dir,

Şehr-i Amed…

Canım ciğerim, bir yer yaşanabilir olmadıktan sonra adı ne olsa ne fark eder ki?

Hiçbir şey …

Allah selamet versin annem hep der, “Yolda yürürken biz kadınlar utanırız düz bakmaya ve yere bakarız (Buna kızanlar olacak ama öyle alışmışlar bizim analarımız) ve midemiz bulana bulana gideceğimiz yere kadar gideriz. Zira, yerde tükürüğe, pisliğe ve çöplere bakmatan midemiz allak bullak olurdu.”

E her şeyi bir yana bırakalım, en azından Analarımıza bunu yaşatmaya ne hakkımız var? ( Duygu sömürüsü yapmıyorum, bir gerçeklik bu)

Tabi Hz. Muhammed’in “Temizlik İmandandır” lafını hatırlatmama gerek yok.

Hepimiz vakıfız bu güzel söze.

Temizlik, beraberinde yaşanabilirliği getirir ki bu da, Cennet’i bu dünyada yaşamaya sebep olur.

Kendimizi sevdiğimiz kadar ve gibi sevelim kentlerimizi.

Hele bu, Diyarbekir gibi kadim ve insana nefes olan bir kent ise, daha fazla itina göstermeliyiz.

Kentimizi itina ile temiz kılmak ve bırakmak için yapılan her çabaya selam olsun derim…