Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

İnsanoğlunun Yaşam Sınavı

Bundan bir yıl önce “2020 için planınız nedir” diye sorduklarında kimsenin cevabı, “evde kalmak, böylece hayatta kalmak” olmamıştır. Herkesin beklentisi en iyisi yönündeydi: Daha iyi koşullar ya da daha basit haliyle geçen yıl nasılsa yine öyle devam etmekti. Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsünün ilk ortaya çıktığı zamanlarda, yani Aralık 2019’da, kapitalist ülkeler listesinin başını […]

İnsanoğlunun Yaşam Sınavı
  • 16 Nisan 2020 23:28
  • 16 Nisan 2020 23:30

Bundan bir yıl önce “2020 için planınız nedir” diye sorduklarında kimsenin cevabı, “evde kalmak, böylece hayatta kalmak” olmamıştır. Herkesin beklentisi en iyisi yönündeydi: Daha iyi koşullar ya da daha basit haliyle geçen yıl nasılsa yine öyle devam etmekti.

Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüsünün ilk ortaya çıktığı zamanlarda, yani Aralık 2019’da, kapitalist ülkeler listesinin başını çeken Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 2020 yılı ekonomisinin, 2019 ile hemen hemen aynı olacağını; ancak 2021’de olumlu yönde iyileşmelerin yaşanacağını öngörüyordu. Büyüme oranı her ne kadar yüzde 2’de dahi olsa, ABD ekonomisinin temellerinin sağlam olduğu ifade ediliyordu.

Aynı zamanda, dünyanın açık ara en büyük borsası olan New York Menkul Kıymetler Borsası, parlak bir yıl beklemeseler de, 2020 yılı ekonomisinde herhangi bir durgunluk yaşanmayacağını tahmin ediyordu. Gündemi takip edenlerin aklındaki sorular ise ABD-İran ilişkilerinin yanı sıra ABD ile Çin arasında yaşanan diplomatik sorunlarının nasıl çözüleceği yönündeydi. Fakat olası bir salgının dünyanın hemen hemen bütün ülkelerini, şimdilik sosyolojik, kısa süre sonra da ekonomik olarak çökertebileği kimsenin aklının ucuna bile gelmemişti. Nasıl gelebilirdi ki?

Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüsü, bir sürü kişiye, sanki rüyadaymış da uyanmayı bekliyorlarmış gibi hissettirirken ülke ekonomilerinde ciddi ve beklenmedik şoklar yarattı. İnsanların, en yakınlarıyla bile arasına mesafe koyduran bu ölümcül virüsün, ekonomileri 1930’lardan beri yaşanan en kötü küresel krizlere maruz bırakacağı apacık belliydi. Daha kötüsü, bu salgının ve yarattığı ekonomik krizin ne zaman sona ereceği, bu süreçten sonra kimlerin, hangi ülkelerin ayakta kalacağı kimse tarafından tam olarak bilinmiyor. Ne ABD hükümeti, ne borsalar, ne de şirketler ileriki süreçte bizleri nelerin beklediğini kestiremezken; sadece altı ay sonra her şeyin normale döneceği umut ediliyor.

 

Bunun yanı sıra, virüsün yayılma hızını kontrol edebilmek için gerekli tedbirleri almakta aceleci davranmayan ABD, Mart ayının başında, vatandaşlarını ve şirketlerini olası bir finansal krizden kurtarmak için mevcut mali kaynaklarını seferber edeceği yönünde sözler vermeye başladı. Önce, vergisini ödeyen herkese 1200 dolarlık, çocuklar için de 500 dolarlık çek göndereceğini açıkladı. Ardından, özellikle küçük işletmeler için yüzde 3’ü geçmeyen faiz oranlarıyla kredi imkanları sunulacağını ve kriterlere uygun işletmeler için 10 bin dolara kadar bağışta bulunacağını duyurdu. İşlerini kaybeden ya da evde kalmak zorunda kalan çalışanlara işsizlik maaşı bağlanılacağı, üstüne bir de 600 dolarlık bonus dağıtılacağı söylendi. Nisan ayının ortasında olmamıza rağmen, vaad edilen bu yardımlar henüz kimseye ulaşmış durumda değil.

Yine de yapılacağı iddia edilen bu maddi yardımlar, kulağa o kadar hoş geliyordu ki, birçok kişiyi, insan yaşamını tehdit eden koronovirüsünün varlığına minnettar olacak duruma getirmişti. Günlerini evde geçirmeye başlayanlar, ya uzun vadeli tatildeymiş havasına girdi ya da sanki ulusal bir bayramı kutluyormuş gibi sokaklarda dolaşmaya başladı. Başta “Evde Kal” çağrılarına pek kulak asılmazken, olası bir karantina durumuna karşın da yapılan ilk iş, paketlerce tuvalet kağıdı almak oldu. Hala tuvalet kağıdı bulmakta zorluk çekilirken, gerekli gıda maddeleri ve içecekler uzun süre market raflarında kalmaya devam etti. Uzmanların bile doğru düzgün açıklayamadığı bu tuvalet kağıdı sendromu, insanoğlunun nasıl garip bir yaratık olduğunu bir kez daha ispat etti. Yakın zamanda bunları yaşayan insanoğlunu, gelecekte nelerin beklediği tam bilinmezken, tüm bu olan bitenden sonra, geçmişteki ‘normal’ yaşama dönülmeyeceği aşikar.