
VEYSİ POLAT Yer, Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesi… Kapı zilini çalan bir çocuk… Elinde bir kavanoz. “Abi, bir bardak sıvı yağ var mı? Annem bize yemek yapacak…” Türkiye’nin gündemi yaşanan ekonomik kriz. Yaşamın her alanında kriz var. Zamlar milletin yakasını bırakmıyor. Eskiden hal hatır için bir birini arayanlar bugün selamlaşma faslının ardından “Elektrik, doğal gaz faturan […]
VEYSİ POLAT
Yer, Diyarbakır’ın merkez Bağlar ilçesi… Kapı zilini çalan bir çocuk… Elinde bir kavanoz. “Abi, bir bardak sıvı yağ var mı? Annem bize yemek yapacak…”
Türkiye’nin gündemi yaşanan ekonomik kriz.
Yaşamın her alanında kriz var.
Zamlar milletin yakasını bırakmıyor.
Eskiden hal hatır için bir birini arayanlar bugün selamlaşma faslının ardından “Elektrik, doğal gaz faturan ne kadar geldi?” diye soruyor.
81 vilayetin en temel gündemi bu.
Çünkü öyle bir zam furyası yapıldı ki doğal gaz ve elektriğe, zengin de fakir de bundan illallah eder oldu.
Herkes isyanında haklı.
Neden mi?
Elektrik abone grupları içinde en büyük grubu meskenler oluşturuyor.
Türkiye’de 38 milyon elektrik abonesi bulunuyor.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), 2021’e veda etmeye sadece birkaç saat kala elektriğe % 52 ile %130 arasında değişen oranda zam yaptı.
Zam yaparken de bir parantez açıp 150 kilovatsaatin üzerindeki kullanımlara yüzde 125 zam tarifesi getirdi.
Son 4 yılı baz aldığımızda elektriğe yapılan zam oranı % 370.
Gel de isyan etme şimdi!
Elektrik teşqelesi içerisinde geçen hafta ilginç bir rapor yayınladı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK).
Raporun adı “Yaşam Memnuniyeti Araştırması 2021…”
Zamanlama o kadar manidar ki raporun içinden çıka çıka Türkiye’nin en mutsuz kenti Diyarbakır çıkmaz mı?
TÜİK’in verilerine kuşkulu bakanlardan biri olarak bu raporun altına imzamı atarım!
Bana göre bu araştırmanın sonucu gayet reel.
Önce TÜİK’in açıkladığı sonuçlara bakalım.
Araştırma anket üzerinden yapılmış ve birebir yapılan görüşmelerde bireylerin “Yaşam Memnuniyeti” sorulmuş.
Ve sonuçta Türkiye’nin en mutsuz kenti Diyarbakır çıkmış.
Açıklanan verilere göre kent nüfusunun yüzde 24,75’i hayatından memnun değil.
Diyarbakır’ı sırasıyla Dersim, Urfa, Mardin, Muş, Bitlis ve Batman izlemiş.
Anlaşılan Diyarbakır ile birlikte bölge halkı da mutsuz bu yaşamdan.
**
Bir yanda aylık gelecek faturaları kara kara düşünen bir halk, diğer yanda keyf u sefa süren bir iktidar!
Sadece ülkeyi yönetenler değil, kendine yerellerde küçük kabineler yaratan oluşumlar da var.
Onların gündemi farklı.
Bizim ki farklı.
Çektiği zulümler karşısında halk, inandığı değerler uğruna birilerini iradesiyle sırtında taşıdı.
Bu kimi zaman parlamento oldu, kimi zaman bir Sivil Toplum Kuruluşu.
Ama gel gör ki kişisel çıkarlar et-tırnak arası iradeyi bir kenara itti çoğu zaman.
Nasıl mı?
Zaman zaman memleket ve ülke meselelerine dair dilimizin döndüğü, kalemimizin yettiği kadar hasbel kader bir şeyler yazıp çizdik.
Çoğu zaman takdir aldık, kimi zaman küçük zümrelerce hedefe konduk.
Kalemimizin mürekkebini ve sahibini soranlara “Lice’dir, toprağın altındadır, kandır” dedik.
Herkesin yaşamında örnek aldığı, idolü diye kabul gördüğü kahramanları vardır.
O’nların yeri bam telidir.
Kırmızı çizgisidir.
Birkaç kez yazmıştım, bir kez daha yazmaktan beis duymam.
Benim kahramanım; HAFIZ AKDEMİR’dir.
Birlikte “Gündem Gazetesi”nin yoluna düşerken önüme yığılan bedeni…
Başından süzülen kanların yıkadığı kalemi…
Emanettir.
Parayla satın alınamaz, kiralanamaz.
Son bir kaç köşe yazımdan sonra bu satırları bir kez daha hatırlatmak istedim.
Halkın sırtında taşıyarak bir yerlere getirdiği kişi ve kurumların gündemi zaman zaman dile getirdiğimiz yine halk ve onların sorunları olmalıdır.
Yine hatırlatalım;
Hiçbir kurum, kimseye ait değildir.
Ne makamı ebedidir ne de sıfatı.
**
Diyarbakır’ın ve bölgenin mutsuzluğu meselesine dönersek;
Çok değil “Çözüm Süreci”nde bu kentle birlikte bölge halkı, yaşamın her alanında “pik” yapmıştı.
Eski karanlık günlerden uzaklaşma için bir umut ışığıydı bu süreç.
Öncelikle psikolojik olarak büyük bir moral buldu kent insanı.
Artık kimsenin evladı ölmeyecek, haksız yargılama ve tutuklamalar olmayacak, Kürt olduğu için kimse ikinci sınıf muamelesi görmeyecek, ekonomik kalkınma ve refah seviyesinin yükselmesi için hamleler yapılacak gibi gibi yığınla vaadler…
Ne oldu?
Kobanê olayları, hendek ve barikatlar, Sur’un yıkımı, 5 bin ailenin zorunlu göçü, kayyum atamaları, siyasilerin tutuklanmaları, TBMM’den atılmaları, sürgüne gitmek zorunda kalmaları, 15 Temmuz darbesi, yeniden OHAL dönemi, pandemi, ekonomik krizler, yoksulluğun tavan yapması…
Sahipsizlik duygusu…
Hepsinin toplamı mutluluğu aldı bizden götürdü.
Türkiye siyasetine yön veren tüm liderlerin Diyarbakır’a gelirken söylediği “Çözümün yolu bu Diyarbakır’dan geçer” lafı rafta kaldığı sürece bu kent mutsuz olmaya devam edecektir.
Saygılarımla