HABER/ABORİ Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası(Eğitim-Sen) Diyarbakır 1, 2 ve No’lu Şubeleri, 2019-2020 Eğitim ve Öğretim Dönem Sonu nedeniyle düzenlediği basın toplantısında hükümeti eleştirdi. Yapılan açıklamada, şöyle denildi: “17 ocak 2020 itibariyle Diyarbakır genelinde 1931 okul ve kurumda; 26114 öğretmen 492975 öğrenci, bir dönemin daha sonuna geldi. Cumhuriyetin kuruluşunun 96 yılında olmamıza rağmen çağa uygun […]
HABER/ABORİ
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası(Eğitim-Sen) Diyarbakır 1, 2 ve No’lu Şubeleri, 2019-2020 Eğitim ve Öğretim Dönem Sonu nedeniyle düzenlediği basın toplantısında hükümeti eleştirdi.
Yapılan açıklamada, şöyle denildi: “17 ocak 2020 itibariyle Diyarbakır genelinde 1931 okul ve kurumda; 26114 öğretmen 492975 öğrenci, bir dönemin daha sonuna geldi. Cumhuriyetin kuruluşunun 96 yılında olmamıza rağmen çağa uygun toplumun gereksinimlerini karşılayan bir eğitim sistemi oluşturulamamıştır. İktidara gelen her hükümet, bilimsellikten uzak, tamamıyla iktidarının gereksinimlerini karşılayacak bir model oluşturmaya çalışmış ve bu da beraberinde ülkede tutarlı bir eğitim politikası gelişmesine engel teşkil etmiştir . Cumhuriyetin tekçi anlayışının ürünü olan mevcut eğitim sistemi, ülkede farklı kültürlerin ve dillerin yok edilmesinin bir aracına dönüşmüştür. İktidara gelen her hükümet gibi AKP de iktidara geldiği ilk günden itibaren eğitim sistemini kendi politikalarını toplumsal zemine yaymak ve kalıcılaştırmak için bir araç olarak kullanmıştır. Ekonomi, siyaset ve dış politika hiç olmadığı kadar büyük bir çıkmaza girmiştir. Ülkeyi yönetenler, bu kriz durumlarını dile getirmeyi çıkarmış oldukları anti demokratik yasalarla suç haline getirmiştir. Toplumu kontrol alına almak için sürekli sanal gündemler oluşturmadaki ustalıkları toplumsal yaşam içerisindeki ortaklaşmanın tahribatıyla sonuçlanmıştır.
Sürekli değiştirilerek içeriği boşaltılan eğitim sistemi sorunları çözmek yerine sorun yaratan bir hal almıştır.
Bilimsel eğitimden eğitimin dinselleştirilmesine:
Ülke genelinde ve özelde Diyarbakır’da eğitimde dinselleştirme ve gericileştirme bütün hızıyla bu dönem de devam etti.Milli eğitim bakanlığı diyanet işleri başkanlığının alt bir kuruluşu haline getirilerek bilimsel eğitimden fiilen vazgeçildi.Müfredatın dinselleştirilmesi eğitim sisteminin tarikatların ve vakıfların örgütlenme alanlarına dönüştürüldü. Milli eğitim bakanlığının vakıf ve cemaatlerle imzaladığı protokollerin anayasaya aykırılığından dolayı mahkemeler tarafından verilen protokollerin iptal kararları iktidar ve onun politikalarını uygulayan bürokratları tarafından dikkate alınmamış ve bu protokoller uygulamaya devam edilmiştir. Siyasal iktidara yaranmak için yereldeki bürokrasi bir çok okulu imam hatiplere çevirirken ; 4+4+4 sisteminin yaratacağı mağduriyetlerin meyvelerini vereceği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu sistemden kaynaklı olarak bir çok öğretmen okullarda norm fazlası durumuna gelmiştir. Ayrıca yeterli derecede okullaşmanın olmamasından kaynaklı olarak hedeflenen tam gün eğitim sistemi uygulamasına geçilememiştir. Sosyal devletin en temel görevlerinden biri olan kamusal eğitim herkesimin ulaşabildiği bir hizmet olması, ,eğitimde fırsat eşitliği için politikalar üretilmesi gerekirken tam tersi analitik düşünmeden yoksun biat eden bir nesil yetiştirme telaşı halkı kutuplaştırmıştır.
Güvencesizlik ve eğitimin piyasalaştırılması:
Güvencesiz çalışma koşulları bir eğitimcinin, alanında verimini en aza indiren uygulamalardan biridir. Değişen iktidarların değişmeyen politikalarından biri de eğitimcilerin güvencesiz çalıştırılması için sürekli planlamalar yapmalarıdır. Politikacıların , eğitimdeki sorunları öğretmenlerin kadrolu çalışmalarına bağlamaları bilinçli bir politika olarak her daim karşımıza çıkmaktadır.OECD ülkeleri içerisinde en fazla çalışıp en az maaş alan eğitimcilerin Türkiye’de olması ve buna rağmen sürekli iktidarların itibarsızlaştırma politikalarının hedefinde olması hiç de tesadüfi değildir.
2016 yılında yaşanan darbe girişimi sonrasında iktidar partisi tarafından sürekli hedefte olan güvenceli çalışma koşulları KHK ‘larla güvencesizliğe dönüştürülmüştür. Sözleşmeli öğretmen atamasına geçilmiş onunla da yetinilmeyerek sınav, mülakat ve güvenlik soruşturması garabetleriyle kazanılan haklar bir lütfe dönüştürülmüştür. bu uygulamalarla binlerce eğitimcinin yıllarca emek harcayarak elde ettiği kazanımlar ortadan kaldırılmıştır.
Kamusal bir alan olan eğitim alanı ülkeyi tüccar mantığıyla yönetenler tarafından ticarileştirilip milyonlarca öğrenci ve on binlerce öğretmen tüccar sınıfının insafına bırakılmıştır. Sürekli olarak özel öğretim kurumlarının desteklenmesi anayasal hak olan kamusal eğitim hakkına ciddi darbeler vurmuştur.
Anadilinde eğitim:
Dil bir iletişim aracı olmaktan çok daha fazla şeyi ifade eder. Her dil , o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır. Anadil insanın dünyayla ilk iletişim kurma öğrenme ,kişiliğinin, kimliğinin , duygusal ve zihinsel gelişiminin bir aracıdır. Bu araçtan uzaklaşmak benlik yitimine yol açar.
Milyonlarca çocuk en temel hak olan anadilde eğitim hakkından mahrum bırakılmıştır.96 yıldır uygulanan politikalar bu dönemde hiç bir değişikliğe uğramadan uygulanmıştır. Her ne kadar farklı dillerde seçmeli dersler ve üniversitelerde yaşayan diller enstitüsü açılmış olsa da siyasi iktidar politik olarak arkasında durmadığı için fiilen bu alanlar anlamını yitirmiştir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği ve eğitimdeki uygulamalar:
Toplumsal cinsiyet eşitliği yıllardır kadınların dünya genelinde yürüttükleri mücadelenin sonucunda kamuoyunun gündemine girmiş ve bu konuda hükümetler adım atmak zorunda kalmışlardır.Türkiye, 1985 yılında “Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi” (CEDAW) ve 2011 yılında da “İstanbul Sözleşmesi Kadına Karşı Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ni” imzalamıştı. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kadın cinayetleri konusu başta olmak üzere, kadın hareketinin yürüttüğü mücadelenin sonucunda siyasi iktidar, yukarıda ifade edilen sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerinin gereğini yapmak zorunda kalarak, MEB ve YÖK aracılığıyla toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kimi adımları atmaya başladı.
Ancak:
Mücadele ederek kazanılan haklar, her dönemde aynı kesimler tarafından hedef alındı. Gelinen aşamada cinsiyetçi ideolojilerinin gereği olarak, toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan, MEB ve YÖK’ ün politikalarını belirleyen kesimlerin saldırıları daha da yoğunlaştı. MEB üzerinde vesayet kuran ‘duyarlı vatandaşların’, tepki göstereceği ön kabulü ile hareket eden MEB Özel Eğitim ve Rehberlik Genel Müdürlüğü’ nün 2019- 2020 programında 26 hedef arasında yer alan ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ 11 Eylül 2019 tarihinde programdan çıkardı. Resmi gazetede yayınlanan yönetmelik değişikliği ile MEB Sosyal Hizmetler Yönetmeliğinden ‘Toplumsal Cinsiyet Eşitliği’ tüm etkinlik alanlarından çıkarıldı.
Çocukların sağlıklı gelişimi açısından son derece önemli bir uygulama olan karma eğitim uygulamalarına son verilmeye çalışılması,çocuk yaşta evliliklerin önünü açan yasal düzenlemeler vb. gibi pek çok adım,ülkemizde çocuk haklarının ihlaline sebep olmuştur.Kız çocuklara gelinlik giydirilip erkek çocukların ayakları yıkatılarak toplumsal cinsiyet rollerinin pekiştirilerek kadının ikincil durumda olduğu bir toplumun devamı hedeflenmiştir.
Eğitimde bütçe planlamasında kadınların sosyal yaşama katılımı için çok kritik olan eğitim harcamalarının bütçe payı azaltılmış,kadın eğitimi için gerekli destekleri sunulmamıştır.
Eğitimde şiddet:
Ülkenin içerisinde bulunmuş olduğu siyasal ekonomik ve toplumsal krizlerin ve şiddetin sürekli olarak topluma yansıtılması yeri geldiğinde şiddetin meşrulaştırılması hele de bunu sabah akşam basın önünde yapan politikacıların bolluğu ve eğitimdeki müfredatın eril ve cinsiyetçi yapısı karşımıza kadın cinayetleri,tacizler, tecavüzler ve mobbingler olarak çıkmaktadır.
Şiddetin meşrulaştırıldığı bir ortamda eğitimciler özellikle de kadın eğitimciler veli şiddeti ,öğrenci şiddeti ve idarecilerin şiddetiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Antep’te sözleşmeli öğretmen arkadaşımız maruz kaldığı mobbinge dayanamayarak hayatına son vermiştir.
Üniversiteler:
Ülkenin dönüştürücü motor gücü olan üniversiteler özellikle 80 darbesinden sonra özerk yapısı ortadan kaldırılarak sıradanlaştırılarak bilimsellikten uzaklaştırmıştır. Ancak buna rağmen birçok akademisyen kendi çabalarıyla eleştirel düşünme ortamını yaratmak ve bilimsel eğitimi üniversitelerde uygulama gayretiyle hareket etmiştir. Tabi ki bu durum iktidarın hiç de hoşnut olmadığı bir durumdur.2015 yılında akademisyenler barış taleplerinden dolayı üniversitelerden uzaklaştırılmıştır. Boşalan kadrolara getirilenler üniversiteleri bilgiyi üreten konumdan uzaklaştırıp siyasi iktidarın propaganda aracına dönüştürmüştür. Bu sözde akademisyenler her akşam medyada akp propagandasını yapmaktadırlar.
Üniversitelerde öğrenciler üzerinde yoğun bir baskı oluşturulmuş ,öğrencilerin öğrenim yaşamlarıyla ilgili en haklı talepleri şiddetle bastırılmıştır.Üniversiteler bilim yuvasından ziyade öğrenci hapishanelerine dönüştürülmüştür.
Örğütlenme özgürlüğü:
İktidarlarla var olabilen sendika görünümlü ancak gerçekte sendikal bir kimliğe sahip olmayan yapılar bu dönemde kendilerine alan açmak için iktidarların yöntemlerini kullanmaktan çekinmediler.Özellikle kamudaki kadrolaşmanın zemini bu yapılar üzerinde gerçekleştirildi. Bir yandan kamu emekçilerinin kazanımlarını iktidarla kapalı kapılar ardında pazarlık konusu yapanlar, tabanlarını genişletmek için de her türlü gayri ahlaki yönelimleri kullanmaktan çekinmedi.
En son olarak ilimizin kulp ilçesinde basına yansıyan görüntüler her şeyi açıklıyordu. Kulp ilçe milli eğitim müdürünün odasında bir sendikanın üyelik formunun doldurulması ve bunun sosyal medyada fotoğraflarla paylaşılması kamu kurumlarının tarafsızlığını ve güvenirliğini zedelemiştir.
Tabi ki milli eğitim müdürleri her sendikayla görüşüp eğitim sorunlarıyla ilgili fikir alışverişinde bulunabilir. Ancak kendi makamında bir sendikanın propagandasını yapma hakkı yoktur ve olamaz da. Bizler hukuki süreci takip ederek sonucu kamuoyuyla paylaşacağız.
İhraçlar:
2016 yılında yaşanan darbe girişiminden sonra çıkarılan KHK larla yüz binlerce kamu emekçisi işlerinden edilmiş olup hukuki zemini olmayan ohal komisyonu kurularak yurttaşların savunma hakları elinden alınarak açlığa mahkum edilmiştir. Süresi uzatılan ohal komisyonu bu yaşanan hukuksuzluğun devamlılığı için araç olmuştur. Bizler eğitim sen olarak bir an önce iktidarın bu hukuksuzluk ve anti demokratik uygulamalardan vazgeçmesini bekliyoruz.
Taleplerimiz:
*Anadilde demokratik laik bilimsel ve kamusal eğitim verilmeli.
*Müfredatın çağa uygun hale getirilerek gerici yoz ve cinsiyetçi söylemlerden arındırılması sağlanılmalı.
*Güvenceli istihdam sağlanılmalı
*Kadrolaşmaya son verilip objektif kriterlere göre idareci atamaları yapılmalı.
*Toplumsal vicdani yaralayan ve yozlaştıran taciz ve tecavüz ve şiddeti teşvik edici cezasızlık sisteminden bir an önce uzaklaşıp ,ciddi yaptırımlar uygulanmalı.
*Cemaat ve tarikatların eğitim sisteminden bir an önce uzaklaştırılıp sosyal devlet ilkesine göre inancına kimliğine bakılmadan insanları eğitimden faydalanması sağlanmalı.
*OHAL komisyonunda işletilen oyalama sürecinden bir an önce vazgeçilip kamu emekçileri koşulsuz bir şekilde görevlerine iade edilmelidir.”
Diyarbakır’ın dünyaya açılan firması ABD’de görücüye çıkıyor28 Ekim 202411:03 Gazetecilerin abisi, Diyarbakır’ın birleştirici gücüydü…20 Ekim 202401:47 Diyarbakır’da arsa spekülatörleri devrede15 Ekim 202421:10 Filistin heyetinden Diyarbakır OSB’ye ziyaret15 Ekim 202411:29 Diyarbakır’da çocuklar ve kadınlar savunma eğitimine başladı14 Ekim 202422:59