Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

DİYARBAKIR’IN TAKOZLARI…

VEYSİ POLAT Merkezi yönetimin tercihine veya atadıkları kişilere söyleyecek tek bir lafım olmaz. Onlar memur, söyleyeni yapar, söylemeyeni yapmaz. Ama bir de kendini zorla memur yapanlar var. Üstüne üstlük “yurtseverlik” adı altında. Müthiş olduğu kadar ilginç bir çıkar ilişkisi var. Kim ne derse desin Diyarbakır politik bir kent. Kürt seçmen, son 30 yıllık süreçte, binbir […]

DİYARBAKIR’IN TAKOZLARI…
  • 12 Haziran 2021 14:21

VEYSİ POLAT

Merkezi yönetimin tercihine veya atadıkları kişilere söyleyecek tek bir lafım olmaz. Onlar memur, söyleyeni yapar, söylemeyeni yapmaz. Ama bir de kendini zorla memur yapanlar var. Üstüne üstlük “yurtseverlik” adı altında. Müthiş olduğu kadar ilginç bir çıkar ilişkisi var.

Kim ne derse desin Diyarbakır politik bir kent.

Kürt seçmen, son 30 yıllık süreçte, binbir oyun ve çok ince hesaplarla yapılan seçim barajlarını ve hilelerini her şekliyle aşıp, temsilcilerini siyaset için Ankara’ya göndermeyi başarmıştır.

Toplumsal refleksleri oldukça güçlü olan Diyarbakır, bu nedenledir ki yolu her düşene söylemlerini değiştirtmiş.

Geçmişte Başbakan Mesut Yılmaz, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer, Başbakan Süleyman Demirel, “Kürt realitesini tanıyoruz”, son olarak da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Kürt sorunu vardır” demiştir.

Bu söylemler çoğu kez Ankara’ya dönüş yolunda unutulmuş, Kürt seçmeninin tercih ettiği isimler günümüzde olduğu gibi hiçleştirilmek istenmiştir.

Türk ve Kürt siyaseti açısından çok özel bir konumda olan Diyarbakır’a atfedilen bu değer, elbette halkın tercihi ile alakalı.

Ancak tercihler son yıllarda kayyuma havale edilmiş durumda.

Yeni bir dizayn var bu kentte.

Ama öyle böyle değil.

Yakın zamanda detaylara girmeden bu kentin içini boşaltmak isteyenlere “Bukalamun Siyaseti”, dün de “Adam Satmak!” başlıklı yazıları kaleme almıştım.

Herkes aslında ne olduğunu biliyor ama ısrarla “kim” veya “kimler” diye sorup duruyor.

Merkezi yönetimin tercihine veya atadıkları kişilere söyleyecek tek bir lafım olmaz.

Onlar memur, söyleyeni yapar, söylenmeyeni yapmaz.

Ama bir de kendini zorla memur yapanlar var.

Yani boşluktan kendine vazife çıkaranlar…

Üstüne üstlük “yurtseverlik” adı altında.

Müthiş olduğu kadar ilginç bir çıkar ilişkisi var.

Yozlaştırılmış, içi boşaltılmış, bilerek veya bilmeyerek kendi kimliğinden uzaklaştırma politikasına bulaşanlar var.

Özel ve tüzel kişiliği olan bazı kurumlarda kafa kol ilişkisi almış başını gidiyor.

En önde “Diyarbakır” yazan tabelalardan bihaber üstelik.

Kentin menfaatinden önce hesaplara çeşitli kalemlerde yatan akçeler var.

Bunun karşılığında da yaygınlaştırılmak istenen “biat” kültürü.

“Bendensin”

“Benden değilsin”

Eee…

En küçük bir eleştiriye tahammül yok.

Kurumlardaki yönetimlerde tek bir ağız var.

Aksini söyleyen de hemen dışlanıyor.

Kentte bağlanmış kimi gazeteler, gazeteciler de var.

Oysa eleştiri ve özeleştiri bizlerin ana kültüründe var.

Yıkmadan, yapıcı olmak şartıyla.

Ama dilimizde tüy bitti.

Yaz, yaz, yaz…

Anlayan çok, ama anlamamakta ısrar var.

Bu kentin menfaatine örülecek her bir tuğlanın harcına bir damla su olmaya hazırız.

Kalemimiz, satırlarımız, sayfalarımız sonuna kadar açık; yedek mürekkepleriyle.

Temiz, dürüst, ilkeli, ahlaklı duruş sergileyenler de var.

Bir de bu durumdan vazife çıkaranlar var.

Üstüne vazife değil ama yanlış yapanları, kurumları çeşitli kalemlere hesaplara aktarılan akçelerle savunanlar, perdeleme “görevi” yapanlar da.

Doğrunun yanında yer alın, Diyarbakır’a takoz olmayın.

Yoksa kurunun yanında yaş da gider…

Bu kent üç-beş kişiye mahkum değil, olamaz da…

Suskunluklar, yanlışı savunmak için değil.

Diyarbakır için….