Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Diyarbakır’ın gerçek sahibi ve durup durup tuz kavuranlar…

 VEYSİ POLAT Elbette bu kentin sahibi halktır. 33 medeniyet gelip gitmiş, ev sahipliğini bugüne dek kadim halka bırakmış. Ne atanmış memurlar ne de seçimlerde koltukları emanet alanlar bu kent adına ebedi söz sahibi değildir. Atanmış da seçilmiş de bu kente hizmet ettiği sürece baş tacıdır. Ancak bu “sahiplik” meselesi durduk yere nereden çıktı? Mesele kayyumluk […]

Diyarbakır’ın gerçek sahibi ve durup durup tuz kavuranlar…
  • 15 Ocak 2022 12:53

 VEYSİ POLAT

Elbette bu kentin sahibi halktır.

33 medeniyet gelip gitmiş, ev sahipliğini bugüne dek kadim halka bırakmış.

Ne atanmış memurlar ne de seçimlerde koltukları emanet alanlar bu kent adına ebedi söz sahibi değildir.

Atanmış da seçilmiş de bu kente hizmet ettiği sürece baş tacıdır.

Ancak bu “sahiplik” meselesi durduk yere nereden çıktı?

Mesele kayyumluk ise uzun süredir var.

Mesele Sur ise uzun yıllardır talan vaziyette!

Mesele üzerine ağıtlar yakılan Kırklar Dağı ise çarpılanlar ortada!

Kimi “DiyarbekirMalaMeye” diyor, kimi “AmedYaMeye”…

Kim, hangi amaçla gerilim yaratmak istiyor ona bakmak lazım.

2015’teki “hendek” ve “barikat” olaylarında ölümlere, göçlere, yıkımlara ve nice dramlara tanıklık etmiş Sur’da kimlerin hangi süreçlerde rant elde etmek istediği ortada.

Bir dönem bu ranta karşı çıkan kimi meslek odaları ve kimi STK’lar neden zamanında sus pus kaldı da şimdi neden sesini yükseltiyor?

Rantı alanın aldığı Sur’da iş bitmişken feryat figan etmek havanda su dövmeye benzemiyor da neye benziyor?

Sur için kim ne diyorsa desin etkili bir muhalefet ve mücadele yapıl(a)madı.

Mağdurlara kimse sahip çıkmadı.

Sorunları ve haklı isyanları ile baş başa bırakıldı Sur halkı.

Aksine destek yerine köstek olundu.

Nasıl mı?

Öncelikle devletten başlayalım.

Kira yardımı dendi, 6 yılda sadece 18 ay destek verildi.

“Evleriniz size teslim edilecek; Sur Surluların olacak” sözü verildi ancak bir çoğu ticarethaneye çevrildi ve “ihale usulü satış yapılacak” denilerek gariban ile kodamanlar aynı kefeye kondu.

Diyarbakır’da Sur dışında oturanlar ne yaptı peki?

Vicdan sahipleri hariç;

Bomba ve silah sesleri gelirken Yenişehir’de, 75 Cadde’de 101’de okeye döndü, Hamravat’ta viskilerini yudumladı,

Göç eden 25 bin kişi kış ortası başının sokacak bir delik ararken kira 2-3 misliye çıkarıldı,

İki parça kap kacak, yastık, yorganı evinden çıkarmak isteyen mağdurun eşyasına iki misli nakliye parası istendi.

Bunlara biz gazeteciler bire bir şahitlik yaptık.

Gözlerimiz gördü, kulaklarımız duydu, vicdanlarımız sızladı.

Bu zulüm karşısında Sur’lular “lal” olmuşken, çıkıp Diyarbakır’ın sahibi biziz demek de neyin nesi oluyor?

Sormazlar mı?

“Sen Sur için ne yaptın?”

“Benim evimi benim memleketimde yıkan ve ucube yapılara dönüştüren yerli ve milli müteahhitler için iki çift laf ettin mi?”

“Sur’u başkası alacağına biz alıp ticarethaneye çevirelim” diyene “hiç utanmıyor musunuz” diyebildin mi?

Her şey bir yana da oyun parkı bile olmayan çocukları, her kırmızı ışıkta dilenirken görmek yüzünüzü hiç kızartmıyor mu?

Pankartlar ardında iki kilo bıyıkla poz vermek kimseyi Diyarbakır’ın sahibi yapmaz!

Herkes otursun, şapkasını başından çıkarsın ve bir muhasebe yapsın.

Sur orada, Surlular orada.

Kendilerini sahipsiz gördükleri bir süreçte “Memleketin sahibi biziz” demek onları en az evlerinden ettiği kadar yaralıyor.

Bir diğer mesele Devlet Bahçeli Hatıra Ormanı…

Kırklar Dağı’nda bir bu eksikti zaten.

Bahçeli, bu kent için bu halk için ne yapmış!

Bu kentin her sokağında, caddesinde, bulvarında, mahallesinde, ormanında bir isim var.

Her birinin de bir hikayesi var.

Ya Bahçeli’nin neyi var?

Bir Diyarbakırlı olarak, Kırklar Dağı’nın efsanesini okumuş ve inanmış biri olarak şunu söyleyebilirim:

Valla ziyaret çarpar sizi…