VEYSİ POLAT Bu kentin beka sorunu yok; yaşanmış bir halk hikayesi olan “Mem İle Zin”deki Beko sorunu var! Her kentin kendine has özelliği vardır. Şehirler, kimi zaman biri ürün, kimi zaman bir yapı, kimi zaman da tarihte bıraktığı izlerle anılır. Diyarbakır, bu üç özelliği de bünyesinde barındıran Türkiye’nin, hatta Ortadoğu’nun ender kentlerinden biridir. Ünlü gezgin […]
VEYSİ POLAT
Bu kentin beka sorunu yok; yaşanmış bir halk hikayesi olan “Mem İle Zin”deki Beko sorunu var!
Her kentin kendine has özelliği vardır.
Şehirler, kimi zaman biri ürün, kimi zaman bir yapı, kimi zaman da tarihte bıraktığı izlerle anılır.
Diyarbakır, bu üç özelliği de bünyesinde barındıran Türkiye’nin, hatta Ortadoğu’nun ender kentlerinden biridir.
Ünlü gezgin Evliya Çelebi, Diyarbakır’ın Osmanlı hakimiyetinde olduğu 1600’lü yıllarda kente gelmiş, gözlemlerini kaleme alırken bu farklılığa dikkat çekmiştir.
Balıklı Mahallesi’nde Osman Paşazadelerde 10 gün konaklayan Evliya Çelebi, silahlı bir asker nezaretinde kenti gezmiş; 1611-1682 yıllarını kapsayan “Seyahatname” isimli kitabında, Diyarbakır’ın etnik, dini ve mezhebi özelliklerine dikkat çekerken, Sünniler, Aleviler, Ermeniler, Şemsiler, Süryaniler ve Ezidilerin bir arada yaşadığına şöyle vurgu yapmıştır:
-Geniş vilayeti ma’mûr, ovaları güzel ve amber kokulu toprağı insanlar arasında rağbet gören, mezraları bol, hayrat ve bereketleri çok bir bayındır şehirdir.
-Diyarbekir şehri Osmanoğlu ülkesinde öyle bir yerdir ki, Hz. Yunus’un hayır duasının bereketiyle yaratılmış olan her cinsle doludur. Ama halkının çoğunluğu Kürt, Türkmen, Arap ve Acem’dir. Reayası ve berayası Ermeni olduğundan dolayı Ermeni diyarı da sayılır. Bütün halkı Kürtçe, Türkçe, Arapça, Acemce ve Ermenice konuşur.
-Diyarbakır’ın havası o kadar yumuşaktır ki, seher vaktinde sabâ rüzgârı esince insan sonsuz hayat bulur. İnsan uykudan uyandığında canlı ve yaşam dolu kalkar. Sekiz rüzgâr estiği zaman bile, havası güzeldir. Bundan dolayı gençlerinin hepsi güzeldir.”
Yaşayıp göremediklerimizi ya anlatımlardan ya da tarih kitaplarından okuyarak öğreniriz.
İşte 16. yüzyılda Evliya Çelebi’nin sadece 10 gün kalarak anlattığı Diyarbakır, aradan geçen 400 yılı aşkın bir zaman diliminde çok şey kaybetti.
İhtişamlı yapıları çok değil daha 6 yıl önce tanka, topa, bomba ve kurşunlara kurban edildi.
Varlıklı, varlıklı olmasa da kendini namerde muhtaç ettirmeyenler diyar diyar sürüldü.
Darbelerde tutsak edilenler, 1990’lı yıllarda zorunlu sürgünü yaşayanlar, 21. yüzyılda sürgünün sürgününü yaşadılar.
Yetmedi, halkın iradesi kayyumlara havale edildi.
15 Temmuz darbesi sonrası da ülkenin genel atmosferinden kaynaklı toplumsal refleksini kaybetti.
Her şeyden önce bu kentte samimiyet yitirildi.
Çok değil, daha geçen hafta koronavirüsün hatırına Ulucami önünde ilk kez geniş katılımlı bir basın toplantısı yapıldı.
İçinde CHP’lisi, HDP’lisi, DEVA’lısı, HakPar’lısı, Gelecek Parti’lisi, değişik, farklı temsiliyetleri bulunan STK’lar vardı.
Aşı kampanyası için bir araya geldiler, topluma “aşı hayat kurtarır” dediler.
Kuşkusuz bu çağrı anlamlı ve kadirşinas bir davranıştı.
Takdir etmek gerekir.
Ancak genel olarak ülkede onca yanlış varken her nedense deve kuşu misali olmaya devam ediliyor.
Kötülüklerin karşısında olması gerekenler, Modern Prometheus isimli romanının baş karakteri frankenstein olmaya aday hale geldiler.
Nasıl mı?
Bu kentin en temel meselesi olan yoksulluk, işsizlik, demokrasi, insan hakları, barınma hakkı gibi daha bir çok sorunu dahi korkarak dile getiriyorlar.
“Söylersem acaba ticari ilişkilerim aksar mı? Acaba falan yetkili veya siyasi bana tavır alır mı”
Temel kaygı bu!
Oysa Diyarbakır, tarihsel ve siyasi misyonuyla bugünlere kolay gelmedi.
Bedel ödeye ödeye geldi.
“İlla iktidardır, benim ona muhalefet yapmam gerekir” mantığıyla zıt durarak değil.
Bu kent, kim yanlış yaptıysa karşısında, doğru yapanın da yanında durdu hep.
Korkmayın!
Bu kentin beka sorunu yok; yaşanmış bir halk hikayesi olan “Mem İle Zin”deki Beko sorunu var!
Bu kentin algı yaratıcıları var!
Çekememezlik ve hasetliğin başkentine doğru gidiyor Diyarbakır…
Makamı, unvanı ne olursa olsun hiç kimsenin bu kenti grup, hizipleşme ve ötekileştirmeye mahkum edemez.
Hele hele, “benden değilse, çizgimize gelmiyorsa boşver gitsin” hiç diyemez.
Ayak oyunları ile boşluktan nemalanıp bu kenti dizayn etmek isteyenlere ancak “Fabrika Ayarları”na dönün demenin vakti geldi de geçiyor.
Zamlı emekli maaşları hesaplara yatmaya başladı17 Ocak 202510:52 Diyarbakır’da ağır tonajlı araçlara denetim16 Ocak 202517:37 Diyarbakır’da ücretsiz internet dönemi16 Ocak 202517:36 Diyarbakırlı sporculardan 3 branşta üst üste galibiyet16 Ocak 202517:34 Diyarbakır’da 3’üncü Halk Lokantası açıldı16 Ocak 202517:33