Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

Diyarbakır’da organ nakli ehil ellerde

 MEHMET RUMET SOYLU Bundan 30 yıl önce haftada bir kaç defa canım annemin böbrek sancılarıyla uyanır, apar topar hastaneye gider ve bir ağrı kesici ile acısını dindirirdik. Nedir, ne zamana kadar bu böyle devam edecek ve çaresi nedir bilmezdik ve bizim buralarda (Diyarbakır/Silvan) buna yönelik bir çalışma da yoktu. Bir süre sonra, yaşadığım Antalya’da Akdeniz […]

Diyarbakır’da organ nakli ehil ellerde
  • 11 Şubat 2022 15:49

 MEHMET RUMET SOYLU

Bundan 30 yıl önce haftada bir kaç defa canım annemin böbrek sancılarıyla uyanır, apar topar hastaneye gider ve bir ağrı kesici ile acısını dindirirdik. Nedir, ne zamana kadar bu böyle devam edecek ve çaresi nedir bilmezdik ve bizim buralarda (Diyarbakır/Silvan) buna yönelik bir çalışma da yoktu. Bir süre sonra, yaşadığım Antalya’da Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi oldu ve böbrek taşları kırdırılmak suretiyle şifa buldu. Ancak bir böbreğini kurtaramamıştık. O gün bu gündür böbrek hastalığı hakkında sürekli bilgi edinir ve okurdum. Şüphesiz insan vücudunun tüm uzuvları çok önemli ve kıymetli ama algıda seçicilik diyelim bu duruma.

Böyle bir girizgahtan sonra böbrek hastalıkları uzmanlığı (Nefroloji) ile alakalı biraz bilgi alışverişinde bulunalım ve kentimiz Diyarbakır’da bu konuda nelerin yapıldığına tanıklık edelim istedim bu yazıyla. Bunun için de Diyarbakır Gazi Yaşargil Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nefroloji ve İç Hastalıkları Uzmanı, Organ Nakli Mesul Müdürü Doç. Dr. Ramazan Danış ve Transplantasyon Cerrahı, Organ Nakli Klinik Sorumlusu Doç. Dr. Nurettin Ay ile yüz yüze bir görüşme yaptım.

Sağ olsunlar, çok verimli ve keyifli bir sohbet için kıymetli zamanlarını ayırdılar.

“BÖBREKLER, BİR İNSAN VÜCUDUNUN AĞIR İŞÇİLERİ GİBİDİR”

*Hocam böbreklerin hayatımızdaki yeri ve önemi nedir?

Doç. Dr. Ramazan Danış: Böbreklerimiz karın boşluğunun üst-arka kısmında, omurganın her iki tarafına yerleşik fasulyeye benzer organlardır. Her biri yaklaşık 10-12 cm uzunluğunda ve 150 gram ağırlığındadır. Böbreklerimizin en önemli işlevi, metabolizma sonucu oluşan üre, kreatin gibi zararlı yıkım ürünleri ve toksinler ile fazla sıvının vücuttan atılmasıdır. Böbrekler, hem bazı hormonlar salgılayarak, hem de su ve tuz dengesini ayarlayarak normal kan basıncını düzenlerler. Bu nedenle, böbreklerimiz hastalandığı zaman kan basıncımız sıklıkla yükselir. Böbreklerimiz aynı zamanda diğer organların işlevini etkileyen çeşitli hormonları üretir ve salgılarlar. Bunların en önemlilerinden birisi kemik iliğinde kan yapımını sağlayan eritropoetin isimli hormonun yapımıdır. Ayrıca, kemik ve kasların normal yapısı ve işlevi için gerekli olan D vitamini böbreklerde aktifleşir. Kısacası böbreklerimiz küçük ama beyin, kalp, karaciğer ve akciğer gibi yaşamsal öneme sahip organlarımızdan birisidir. Belki kalp kadar ön plana çıkmazlar, ama sessiz ve mütevazi bir şekilde işlerini yaparlar. Vücudun adeta ağır işçileri, emekçileri gibi çalışırlar.

“TÜRKİYE’DE HER 7 KİŞİDEN BİRİ KRONİK BÖBREK HASTASI”

* Hem böbrek hastalığı konusunda ve hem de bu kadar önemli bir organı sağlıklı tutmak adına neler yapmamız gerektiği konusunda bizi aydınlatır mısınız?

Doç. Dr. Ramazan Danış: Elbette. Görevi çok önemli olan böbreğin korunması ve sağlıklı kalabilmesi için her şeyden önce yeterli sıvı almalıyız. Elbette bu tek başına yeterli değildir. Alkol, sigara ve dengesiz beslenmeden olabildiğince uzak durmalı, düzenli egzersizleri yapılmalı, kan basıncını sıklıkla ölçmeli ve muhakkak surette yılda en az bir defa bir hekime görünmeliyiz. Dünyada ve ülkemizde kronik böbrek hastalığının en sık iki nedeni; Diyabet (şeker hastalığı) ve Hipertansiyon’dur. O yüzden bu iki hastalığın da muhakkak surette kontrol altında olması gerekir. Kronik böbrek hastalığını tetkiklerle yaptığımız ölçümlere göre 5 evreye ayırıyoruz;  riskli, hafif, orta, ağır ve son dönem böbrek yetmezliği diye. Son dönem böbrek yetmezliğinde 3 tedavi şekli vardır. Börek transplantasyonu, hemodiyaliz ve periton diyalizi. Bu üç tedavi modalitesi içinde kanıtlanmış en başarılı tedavi şekli böbrek naklidir. Böbrek nakli iki şekilde yapılır; canlıdan canlıya ki burada 4. derece akrabalar, kan grubu uyan ve herhangi bir hastalığı olmayanlar böbrek vericisi olabiliyor. Bir de kadaverik böbrek nakli dediğimiz beyin ölümü gerçekleşmiş, organlarını sağken bağışlamış ve aile onayı alınarak yapılan nakiller vardır.

Türk Nefroloji Derneği’nin verilerine göre ülkemizde kronik böbrek hastalığı sıklığı %15.1 oranında. Kısacası Türkiye’de her 7 kişiden birinde kronik böbrek hastalığı mevcuttur (değişik evrelerde). Ve yıldan yıla maalesef sayısı katlanan sinsi seyreden bir hastalıkla karşı karşıyayız.

Kronik böbrek hastalığının son aşamasında yapılan tedavi modalitelerinden biri olan hemodiyaliz tedavisi, Diyarbakır ve hatta çoğu ilçesinde şu an başarılı bir şekilde yapılmakta ki bu 90’lı yıllarda çoğu hasta için ulaşılmaz ve çok zor bir şeydi maalesef. Peki hemodiyaliz tedavisi nedir; ‘Böbrek yetmezliği olan kişilerde, vücutta biriken fazla sıvı ve atık maddelerin yarı geçirgen bir membran aracılığıyla temizlenmesi işlemidir.’ Bu vesile ile hastanın yaşam kalitesi yükseltilmeye ve süresi de uzatılmaya çalışılmaktadır. Fakat daha önce de belirtiğim gibi son dönem böbrek yetmezliğinde en iyi tedavi şekli yaşam süresi, yaşam kalitesi ve ülke ekonomisine gideri açısından tartışmasız böbrek naklidir. En iyi yapılan diyaliz bile böbreğin %10-15’ini karşılamakta.

Yıllarca bölgemizde nakiller yapılamıyordu. Yurttaşlar çoğunlukla bu işin neredeyse başkenti sayılabilecek Antalya’yı seçiyorlardı. Eğitim ve konferanslar nedeniyle defalarca gittiğim Antalya’da, nakil bekleyen yurttaşların durumu içimi acıtmıştı. Zira hem maliyetli bir operasyon ve hem de nakil yapmakla çözülmeyen bir sorun. Yani, nakil ile birlikte doktorun da hastanın da işi bitmiyor. Uzun zamana yayılan bir takip ve tedavi süreci devam ediyor. İçinde hastanın da olduğu bir ekip işi olan nakil işlemi trafiğinde hasta, doktor, sağlık çalışanlarından herhangi birinin görevini aksatması, yapılmış olan o meşakkatli işin boşa çıkmasına da neden olabiliyor. Dicle Üniversitesi’nde öğretim üyesi iken 6 aylık böbrek nakli eğitimine rektörlüğün oluru ile gitmiştim. Meslektaşım Dr. Nurettin Ay ile tanıştım ve nakil işleminin neden bölgemizde yani Diyarbakır’da yapılmıyor sorusuyla meşgul ettim kendimi ve Nurettin bey, sağ olsun bu konuda kendisi de istekli olunca Diyarbakır’a göreve geldi ve nakil işlemlerini burada yapmanın yolunu açtık.

 

*Hocam, Antalya’da yaşamış biri olarak Ramazan Bey’in teklifini nasıl karşıladınız ve bunu hayata geçirmek için neler yaptınız?

Doç. Dr. Nurettin Ay: Ramazan Bey bana böyle bir teklifte bulunduğunda heyecanlanmıştım doğrusu. Zira ben de bu bölgenin insanıydım ve konuya duyarsız kalamazdım. Ancak o sıralar asistan olmam hasebiyle hemen olumlu cevap veremedim maalesef. Asistanlığım ve askerlik vazifemden sonra gelmeyi planladım. Zaten o sıralarda Ramazan bey ve Dr. Veysi Bahadır organ nakli birimin açılmasına önayak olmuşlardı ve birim açılmıştı.

*Hocam şimdi görev yaptığınız Diyarbakır ile diğer yerler, özellikle Antalya’daki hastalar arasında, hastalığa dikkat konusunda bir fark gözlemlediniz mi?

Doç. Dr. Nurettin Ay: Doğrusunu söylemek gerekirse Diyarbakır’da hastalara hem ulaşmak ve hem de kültürel yakınlıktan dolayı iletişime geçmek daha kolay. Bu da hastalığın seyrini iyi takip edip, tedaviyi aksatmamayı beraberinde getiriyor. Diyarbakır dışından da oldukça fazla sayıda hasta geliyor bize. Bu son dönemde yaşanan Covid-19 hastalığı nedeniyle Diyarbakır’da ikamet eden nakil hastaları ile dış merkezlerden gelen nakil hastaları arasında hayatını kaybeden sayısı, maalesef ki dış merkezlerden gelenlerde daha yüksek. Bu da ulaşım ve iletişim ile alakalı bir durum. Bir nakil işlemi yapıp hastayı evine yollayıp işimiz bitti demiyoruz. Kaldı ki, tüm şartlar uygunsa bize bir nakil için 2 gün yeterli oluyor. İlaçlarını, periyodik doktor görüşmelerini ve bu son Covid-19 nedeniyle aşılarını zamanında ve tam yapıp yapmadıklarını sürekli kontrol altında tutuyoruz. Tekrar oluyor ama ‘hastayla nikah kıyma’ gibi bir durum oluyor. Bu da hastalarımızın nakil sonrası aksi bir durum yaşamamalarına neden oluyor. Mesela Covid-19 sonrası nakil olup aşılarını yapıp hayatını kaybeden hastamız yok. Bu da sevindirici bir durum. Bir hasta nerede nakil olursa, takibinin de oradan olması, hastanın lehinedir. Aksi takdirde hasta geri dönülemez kötü sonuçlarla karşılaşabiliyor.

*Hocam, Diyarbakır’da organ nakli merkezinin fiziki koşulları, ekip ve ekipmanları yeterli midir?

Doç. Dr. Nurettin Ay: Maalesef yeterli değildir. Ciddi ve profesyonel bir ekiple çalışıyoruz ancak çoğu zaman oldukça yetersizliklerle karşılaşıyoruz. Tabi bu ara benimle birlikte iki transplant cerrahı arkadaşımız Op. Dr. Vahac Alp ve Op. Dr. Ünal Beyazıt ile birlikte kliğinimizde çalışan tüm sağlık emekçileri arkadaşlarımız büyük bir özveri ile çalışmakta. Ama diğer yandan bakıyoruz mesela Malatya ve Antalya’da bu iş ve işlemin ayrı ekip, ekipman, ameliyat yeri ve ayrı bölümleri var. Diyarbakır henüz maalesef bu noktada değil ama buna rağmen dur durak bilmeden nakillerimizi yapıyoruz. Pandeminin pik yaptığı 2021 yılında bile 50 nakil yaptık. Ve bu 50 hastadan maalesef birini kaybettik ancak geri kalan 49 hastamızda %100 başarı var. O tek hastamızı da Covid-19’dan kaybettik.

*Hocam, böbrek sorunu son evrede olan, yani nakil işlemi için bir hasta size geldiğinde, nasıl bir trafik ile alıp nakil yapıyorsunuz?

Doç. Dr. Ramazan Danış: Öncelikle şunu belirteyim, Avrupa’da nakillerin %80’i beyin ölümü gerçekleşmiş ve organlarını bağışlamış kadaverik kaynaklardan yapılmakta. Buna rağmen ülkemizde maalesef üzülerek belirtmeliyim ki nakillerin %80’i canlıdan yapılıyor. Bu vesile ile ülkemizde beyin ölümü gerçekleşmiş bağışlarla yapılan oranımız %20’lerde ve bağışlanmayan her organ maalesef heba olmakta. Peki niye böyle bunun üstünde yoğunlaşıp çözüm üretmek gerekiyor. Basın, eğitim durumu, yanlış duyumlar, dini kaygılar, yoğun bakımdaki sağlık çalışanı arkadaşlarımızın bilgisizliği vs… Bu konuda basına ve eğitim kurumlarına ve dini kurumlara, kentin sağlık amirlerine büyük iş düşmekte.

Sorunuzun cevabına gelelim; Departmanımızda Organ Nakli Koordinatörü vardır. Hastayı ve yakınlarını karşılarız. Verici ve alıcı tabiri caiz ise saçından tırnağına kadar inceleriz. Kan grubu uygunluğu kesin şart. Eskiden doku uyumu da önemliydi ki hala önemli ama artık kan grubu uyumu yeterli gelebiliyor.  Türkiye’deki yasalar 4. derece akrabaya kadar nakil işlemine izin verebiliyor. Akraba değilse de, etik kurulumuz, konseyimiz var. Tamamı uzman hekimlerden oluşan, onların olur vermesi ve çoğunlukla oy birliği çıkmasıyla nakil yapılabiliyor. Tüm veriler uygun olması halinde, iş cerrahi ekibe havale edilir. Bu trafik içinde, gelen vericinin hastalıkları da ortaya çıkabiliyor bazen. O kadar ki titiz bir çalışma yürütülüyor.

*Hocam, bundan sonra hasta size gelmiş oluyor. Siz hastayı nakil operasyonuna nasıl hazırlıyor ve alıyorsunuz?

Doç. Dr. Nurettin Ay: Ameliyat öncesi yoğun değerlendirmelerimiz oluyor ve tüm değerlendirmeler hiç bir şüpheye yer vermemeli. Öyle ki ameliyat öncesi, bizler ameliyatı kafamızda bitirmiş olmalıyız. Kadavradan organ alınacaksa ve başka bir şehirde bir kadavra ya da beyin ölümü gerçekleşmiş vaka varsa, 7/24 oraya gidip lazım olan organı getirme şansımız var. Tabi o an da başka bir cerrahi olaydır. Ama canlıdan alınacaksa zaten Ramazan Bey anlattı, vericinin ameliyat öncesi ve sonrası karşılaşacağı olası her ihtimali gözeterek işleme başlıyoruz. Yapılacak nakil hastaya ne kadar faydalı olacak sorusuna da cevap aldıktan sonra, alıcı ve vericiyi aynı anda ameliyata alıyoruz. Ekip arkadaşlarım, canlıdan böbreği çıkarıp hastaya takma işlemine hazır hale getirdikten sonra, ben devreye giriyorum ve nakil işlemini başarıyla yapmış oluyoruz. İşlem sırasında bir endikasyon olmadığı sürece eski böbrekleri çıkartmadan sağ alt tarafa cep benzeri bir yere yerleştiriyoruz.  Böylelikle yeni bir idrar yolu açmış oluyor ve sonrasında da böbreği kanlandırıyoruz. Böylelikle idrar hemen gelir ve böbrek faaliyete geçmiş olur. Bir ameliyat ortalama 3 saat içinde sona erebiliyor. Diyarbakır’da aynı gün içinde 3 nakil yapabilme durumumuz var. Diyarbakır’da ameliyathane yoğunluğu ve hasta sirkülasyonuna bağlı olarak değişkenlik gösterse de haftada 2 gün 4 nakil yapıyoruz. Ameliyattan önce hasta ya da vericide meydana gelen herhangi bir şahsi ve sağlık sorunu nedeniyle erteleyebiliyoruz.

Diyarbakır’da 26 Şubat 2012’den bu yana nakil işlemleri yapıyoruz. Şu an ülkemizde maalesef ki 23 bin, Diyarbakır’da da 600 kişi böbrek nakli bekliyor.  Hastanemizin fiziki koşulları dedim de, hastanemiz, kamu hastaneleri arasında Türkiye’de 3. sıradadır. Tüm koşullar elverişli olması halinde, özellikle ameliyathanelerimizin uygun olması halinde her gün nakil işlemi yapabilecek durumdayız.

*Hocam, merkezinize şehir dışından da nakil için hastalar geliyor mu? Bunların sayısal bir verisi var mı?

Doç. Dr. Ramazan Danış: Merkezimizin 26 Şubat 2012’de nakil işlemine başladığı günden bu yana, canlıdan 291, kadavradan da 40 nakil yaptık. Ayrıca dış merkezlerde nakil olmuş yaklaşık 300 hastanın da kontrol ve takiplerini yaptık, yapıyoruz. Son dönemde yaptığımız böbrek nakilleriyle kamu hastaneleri içinde böbrek nakli konusunda bölgenin merkezi haline gelmiş bulunmaktadır. Ve nakil yaptığımız hastalarda greft ömrü, yani takılan böbreğin çalışması ve hasta yaşamı anlamında başarımız %95-100 arasındadır. Böylelikle Eğitim Araştırma Hastanemiz, bölgedeki nakil işlemleri için batının yükünü hafifletmeye adaydır ve hatta yakındır. Bunun için de şehrin sağlık ve diğer tüm kurumlarının destekleri şart. Zira ‘Sağlık Turizmi’ diye bir kavram gelişti. Ve bizler hem hastalarımızın sağlıklarına kavuşmasına çaba sarf ederken bu vesile ile kentin ekonomisine de bir katkı sunmuş oluyoruz. Zira her hasta ve hastaya refakat edenler, 2-3 aya yakın burada konaklamakta ve hayatını idame ettirmek durumunda kalıyor ki bu da ciddi bir ekonomik girdidir. Biz sağlıkçılar elimizden geleni yapıyoruz, mülkü idareciler de diğer konulara el atması son derece verimli olacaktır. Diyarbakır’da Dicle Üniversitesi bünyesinde de nakil işlemi yapılmaktadır.

*Hocam, nakillerin zamanında ve verimli yapılabilmesi için en önemli durum nedir?

Doç. Dr. Ramazan Danış: Her ne kadar canlıdan canlıya nakil yapılıyor olsa da, nakiller için en önemli durum ‘Organ Bağışıdır’. Bunun için de her şeyden önce halkın bilinçlenmesi, basının yeteri derecede ilgilenmesi, dini ve kanaat önderlerinin buna muhakkak önderlik etmesi ve elbette ki Sivil Toplum Kuruluşları’nın bu konuya eğilmesi. Zira durum gerçekten hayati ve her an herkes bir nakil için ‘ADAYdır’. Okullarda Organ Nakli ve Organ Bağışı konusunda seminerler verilmesi, dini mekanlarda bununla alakalı vaazlar verilmesi, televizyon dizilerinde bu konuya zaman zaman da olsa yer verilmesi çok önemli ve sonuç alıcı olacaktır.

*Son sözlerinizi almak isterim…

Doç.Dr.Ramazan Danış: Böbrek vücudun çok önemli bir uzvudur ve bu uzvun korunması ve kollanması çok şeyden önce gelir. Bizim için bir böbreği yaşatmak çok hayati ama son evresine gelmiş bir böbrek için de en ideal tedavi nakildir. Organ Bağışı yoluyla bu trafik biraz daha hızlanıp düzlüğe çıkabilir. O nedenle, halkımızın Organ Nakli konusunda da gerekli hassasiyet göstermesi önemli olacaktır. Zira kaba bir hesaplamayla, beyin ölümü gerçekleşmiş bir candan 7 can yeni bir yaşam bulacaktır bu da çok kıymetli bir durum. Türkiye’de yaklaşık 24 bin hastanın böbrek beklediğini hesaba katarsak… Teşekkürler.

Doç. Dr. Nurettin Ay: Bir cerrah olarak doğrusunu söylemek gerekirse, canlıdan canlıya nakil çok da huzur veren bir durum değil benim açımdan. Sonuçta birini düzelteyim derken, başka birine gönüllü de olsa ve az da olsa bir eksikliğe neden olan bir operasyon. O yüzden Organ Bağışı yoluyla elde edilen organlarla nakil yapmak ruhen de daha rahatlatıcı. Bir yerde organ bağışı yüksek düzeydeyse, orada hastaya çok iyi bakılmış olduğunun da göstergesidir. Yani hastamıza azami ilgi gösterilmiştir ama ömrü vefa etmemiştir gibi bir intiba çıkıyor ortaya. Teşekkürler.

***

Biz de kıymetli doktorlarımıza verdikleri bilgilerden dolayı teşekkür, emek ve çalışmalarında başarılar dileriz. Yeri gelmişken çok önemli ve hayati olduğu herkes tarafından kabul gören ‘Organ Bağışı’ konusunda bir kaç bir şeyler eklemek isterim.

Ölüme dayalı kayıp, tüm canlılar için tarifi imkansız bir acıdır. Hele ki bir yakınının ölümü, bu acıyı daha da fazlalaştırır. Tanıdığı ya da yakını ölmüş birinin ‘Organ Bağışı’ konusunda isteksiz olması anlaşılır bir durum aslında ama ucunda ‘Başka Hayatları Kurtarmak’ olduğu için bir şekilde ikna edilmeleri toplum yararınadır. Bir çok toplumda olduğu gibi bizim ülkemizde de ‘Organ Bağışı’ konusu, çoğunlukla dini bir konuya dayandırılır ve bilip-bilmeden din mazeretiyle uzak durulur. Oysa tüm semavi ve semavi olmayan din ve inanç sistemlerinin kökeninde ‘İnsanı Yaşatmak’ düsturu vardır. Örneğin Kur’an’ı Kerim’de Yüce Yar’adan “Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır.” (Maide Suresi 32. Ayet) Bu Ayet’i Kerime bile Organ Bağışı konusundaki tüm şüphe ve kaygıları ortadan kaldırmaya kafi. Diğer dinlerde de konu bu manada değerlendiriliyor. Asl olan, hayat kurtarmak ve başkasının acısına şifa olmaktır. İçinde iyilik ve insan hayatı olan her uygulama hoş görülüp desteklenmektedir. Bu nedenle, toplumumuzda, özellikle din adamları ve kanaat önderlerine çok önemli görevler düşmektedir.