Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam

BİR YANIMIZ UMUT!..

VEYSİ POLAT Umudunu hep diri tutmayı becerebilen bir toplum. Küllerinden her zaman yeniden doğan bir kent. Yeri geldi evi yıkıldı, yakıldı; insanca ve hak talepli yaşam isterken bedelini en ağır şekilde ödedi. O memleketin adı Diyarbakır’. Ülkede en ağır bedeli ödemiş bir toplumdan söz ediyorum. Öyle yakın tarihten alarak değil, Cumhuriyet’in kuruluşundan ta günümüze dek. […]

BİR YANIMIZ UMUT!..
  • 6 Mart 2022 11:47

VEYSİ POLAT

Umudunu hep diri tutmayı becerebilen bir toplum.

Küllerinden her zaman yeniden doğan bir kent.

Yeri geldi evi yıkıldı, yakıldı; insanca ve hak talepli yaşam isterken bedelini en ağır şekilde ödedi.

O memleketin adı Diyarbakır’.

Ülkede en ağır bedeli ödemiş bir toplumdan söz ediyorum.

Öyle yakın tarihten alarak değil, Cumhuriyet’in kuruluşundan ta günümüze dek.

Olağan üstü şartlarda babalar evlatlarını büyüttü.

Evlatlar büyüdü, aynı olağan üstü şartlarda bu kez onlar evlatlarını büyütüyor.

Bu sürecin adı kimi zaman “sıkıyönetim” oldu, kimi zaman “darbe”, kimi zaman “OHAL”…

70’lere, 80’lere gitmeden 1990’ları hatırlayalım.

Cizre Newroz’undan, merhum Vedat Aydın’ın cenaze törenine, oradan siyasi iradelerini TBMM’ye gönderdiği zamanlara bakalım.

O dönem her gün onlarca cinayet işleniyor ve kayıtlara “faili meçhul” diye geçiyor.

Bir günde yüzlerce köyün boşaltıldığı veya yakıldığı, gözaltına sağ alınan masum insanların cesedinin ormanlık alanlara atıldığı dönemler.

Her yıl okuduğu gazete ve tercih ettiği siyasi partisi kapatılan, umudunu yitirmeyip seçimlerde kimsenin aklına gelmeyen, “ip”, “mezure” ve “sembol” ezberletme gibi yöntemlerin geliştirildiği tarihler.

Bu halk, son 6 yıldır yerelde tercih ettiği isimler tarafından yönetilmiyor.

Bu duruma “Yazıklar olsun” denildiğine yüzbinlerce kez şahitlik edenler var.

Her seçimde tüm anti propagandalara rağmen iradesine sahip çıkan bir toplum var.

Bir yanda umudunu her yıl tazeleyenler, diğer yanda yaşatılan fiili boşluktan nemalananlar…

Tarih de toplum da yaşatılanları unutmaz!

Kobanê olayları, hendek ve barikatlar olayları, 15 Temmuz darbe girişimi, pandemi ve son ekonomik kriz.

Bu kent sadece savaş, acı ve gözyaşı görmedi.

Zifiri karanlıkta veya güpegündüz öldürülmedi.

Ölümden sıtmaya razı etme politikalarının bileğini de hep büktü.

Mekan değişmese de zaman ve yöntemler değişti.

Açlık ve sefalet dönemine gelindi…

Bu atmosferde ne fakiri ne zengini mutlu.

Bir yanda sermayesini korumaya çalışanlar, diğer yanda kuru soğana muhtaç edilen onurlu bir halk.

Tüm bireyleri ile yaşamın her alanını deneyimleyen bir toplum var.

Sadece deneyimlemeyen, aynı zamanda krizlerden strateji belirleyen, ona göre pozisyon arayan ama memleket sevdasına bu toprakları terk etmeyenler…

Tıpkı Abori’nin direnişi gibi…

Arkamızda bir medya patronu olmadan, Bağlar’ın tüten bacaları arasında, ofise çevrilen mutfağın penceresinin baktığı damlı evleri seyreyleyen manzarasından ses verdik sesinize.

Kadirşinas, bizleri kırmayan dostlarla yürüdük hep, destek olup ardımızda kösteklik yapanlara eyvallah etmeden.

**

Binamda oturanlar, çay içmeye gittiğim kahvehanedeki komşular; son parasını iki teneke yağa harcamış bu iki günde.

100 TL fazladan para vermemek için 15 gün arkadaşına ısmarladığı çayın parasını peşin ödeyemeyecek.

Olsun, kahveci Salimimiz var.

Çocuğuna alacağı lolipopu da deftere yazacak Halit bakkalımız da var.

Burada herkes borcuna sadık…

**

Abori’nin bir ayağı da tüm olumsuzluklara rağmen bu Diyar’ı terk etmeyen iş insanlarımız.

80 vilayette bu kadar memleketine aşık bir sermaye topluluğu olduğuna inanmam.

Birçoğunu tanırım.

Oturmuşluğumuz çoktur.

Yüzde 80’i baba parasının dışında, baba yanında yetişen çıraklar aslında.

Altındaki arabaya, giydiği kıyafete, soğuk görünen mizaçların altında ne hikayeler var.

Simit ayran satıp, sanayide çıraklık yapıp, tekstilde ortacı olup, dolmuş duraklarında muavinlik, şoförlük yapıp, kimi zaman okurken komilik yapıp eğitimini tamamlayanlar topluluğu.

Hikayemiz aynı aslında.

Birkaç gün önce başlayan “10. Mezopotamya İnşaat Fuarı”nda stand açan, ziyarete gidenlere bakıyorum.

En zor dönemi yaşayan sektörün temsilcileri, cebinde, masasının çekmesinde duran günü geçmiş milyonluk çek ve senetlere, telefonlara gelen geciken banka ödemesi mesajlarına, alacaklıların telefonlarına, yanan teminatlara rağmen başı dik, umudunu koruyarak misafirlerini ağırlıyor.

Yanında çalışanlar işsiz kalmasın diye bu kent kötü anılmasın diye onlar da direniyor.

Fakir üzülmüyor; “Kimse ev, araba, arsa sahibi olmasın diye üzülmesin. Herkes bir gün toprak sahibi olacak” diye ölümü hatırlatıyor herkese…

Diğer yanda pandeminin en kötü sürecinde deneyimlediği “Malın mülkün önemi yok, dünya malı dünyada kalır” diyen zenginler var.

Gidişatın en kötü sürecinde dahi umutlarını koruyan memleketin güzel insanlarına selam olsun.

Saygılarımla